Pazar, Aralık 22, 2024
More

    Yaban Arıları Erken Çiçek Açmaları İçin Bitkileri Isırıyor

    Bal arılarının polen ve nektar toplamak istedikleri bitkileri erken çiçek vermelerini sağlamak için ısırdıkları ortaya çıkarıldı.

    Bal arılarının (Bombus terrestris), polen ve nektar toplamak istedikleri ancak henüz çiçeği bulunmayan bitkileri ısırarak haftalar öncesinden çiçek vermelerini sağladıkları anlaşıldı. Çene kemiklerini ve “proboscise” adı verilen ağız uzantılarını kullanan arılar, bitkilerin yapraklarını ısırararak filiz vermelerini sağlıyor ve sonrasında gıda ihtiyaçlarını gideriyor.

    Bal arılarının aksine yaban arıları uzun süren kış uykuları ile bilinir. Dokuz aya kadar çıkan sürelerde kış uykusuna yatan yaban arılarının çiçekleri ısırma özelliği ise son yıllarda etkisi artan küresel ısınma ile bağlantılı olabilir. Artan sıcaklıkları yüzünden yuvalarından erkenden çıkan yaban arıları, aç oldukları için bitkilere saldırıyor ancak yeterince çiçek bulamıyorlar.

    Yaban arılarının beklenmedik davranışı, arıların kokulara nasıl tepki verdiklerini ölçmek için yapılan bir deneyde fark edildi. ETZ Zürich tarafından yapılan araştırmada, “Yaban arısı işçilerin dört farklı bitki türüne konarak yapraklarında belli şekillerde delik ve hasar oluşturdukları ve bu işlemi sadece birkaç saniyede yaptıkları” ifade edildi.

    Science dergisinde yayınlanan araştırmada, “yaban arılarının ısırdıkları yapraklardan beslendiği veya kopardıkları parçaları taşıdıklarına dair gözlem yapılmadığı” belirtildi.

    Geçmişteki araştırmalar, bitkiler üzerinde oluşturulan fiziksel etkinin “filizlenmeyi daha erkene çekebileceğini” göstermişti. Araştırmacılar, yaban arılarının bitkileri yemediğini ve yuvalarına götürmediğini gözlemledikten sonra davranışlarının filizlenmeyi tetiklemeyi amaçladığı düşüncesine ulaştı.

    Düşücelerini tespit etmek için bilim insanları siyah hardal (Brassica nigra) ve domates bitkisini (Solanım lycopersicum) üzerine ağdan yapılma kafesler yerleştirdi. Ardından, polen açlığı çeken yaban arıları serbest bırakıldı. İlk yaban arısı grubunun yanı sıra bir kontrol grubu da oluşturuldu. İkinci gruptaki yaban arıları, önceden yapraklarına delikler açılmış bitkiler üzerine salındı.

    Sonuçlar bilim insanlarını şaşkına şevirdi

    Yaban arılarının ısırık içinde bıraktığı siyah hardal bitkisi ortalamadan 16 gün önce filizlendi. Domates bitkileri ise normalden tam 30 gün önce yeşerdi.

    Dahası, karnı aç olan yaban arılarının tok olanlara kıyasla bitkilerin yapraklarını çok daha fazla ısırdığı görüldü. Kısaca, yaban arılarının açlığı ile yaprakların üzerindeki beliren ısırık sayıları doğru orantılı belirdi.

    Araştırmada ortaya çıkarılan bir diğer sonuç, yaban arılarının bitkiler üzerinde oluşturdukları şekillerin türlere özgü olmadığı. Kırmızı kuyruklu (B.lapidarius) ve beyaz kuyruklu (B.lucorum) yaban arılarının üzerine kondukları bitkilerde benzer şekilde delikler açtığı fark edildi.

    En dikkat çekici bulgulardan biri, bitkilerin yaban arısı ile insan eli ile açılan yaralara verdiği tepki oldu. Yaban arılarının “doğadan gelen” ısırıklarına kıyasla, insanların açtığı yapay delikler bitkilerin filizlenmesi çok hızlandırmadı. Siyah hardal ve domates bitkileri sırasıyla beş ve sekiz gün arayla filiz verdi.

    Bitkilerin neden arı ve insanlar tarafından yapılan fiziksel etkiye farklı tepki verdiği kesin olarak bilinmiyor. Bir sebep, arıların ısırırken kimyasal salgılaması olabilir.

    Sonuçlar, yaban arılarının ilerleyen küresel ısınmaya karşı hayatta kalabilmek için oldukça etkili bir yöntem geliştirdiklerini gözler önüne serdi. Dahası, sadece arıların değil, bitkilerin de küresel ısınmaya karşı farklı tepki veriyor olması mümkün. Nihayetinde, yaban arıları ile bitkilerin arasındaki ilişki çok olumlu bir işaret çünkü arıların sayılarının azalması doğa için büyük bir felaket anlamına gelecek.

    Araştırmacılar, gözlemlerden anlaşıldığı üzere arıların bitkiler üzerindeki fiziksel etkisinin önemli ekolojik sonuçlar doğurabileceğini, polen dağıtıcı canlıların doğadaki dirençliliğini artırmasına fayda sağlayabileceğini belirtti. Bu da son derece olumlu bir gelişme.

    EN COK OKUNANLAR

    İlgili Makaleler