NASA Goddard Uzay Çalışmaları Enstitüsü (GISS) tarafından yapılan çalışmalar, Güneş Sistemi’nin zehirli ve yaşama en olanaksız gezegeni Venüs’ün bir zamanlar yaşam için elverişli şartları bulundurmuş olduğunu gösterdi.
Geophysical Research Letters dergisinde yayımlanan araştırmaya göre, 2 milyar yıl önce Venüs’ün yüzeyi sığ okyanuslara, atmosferi ise yaşama imkan verecek sıcaklığa sahipti.
GISS araştırmacılar, Venüs analizinde Dünya’nın gelecekte sahip olacağı iklimi tahmin etmek için kullanılan simülasyonlardan yararlandı. Araştırmada yer alan Michael Way, “Dünya’daki iklimi araştırmak için kullanılan araçlar, diğer gezegenlerin geçmiş ve geleceğindeki iklim şartlarını anlamak için de kullanılabiliyor… Venüs’e baktığımız zaman gezegenin bugün olduğundan çok farklı bir geçmişe sahip olabileceğini anladık” ifadesini kullandı.
Merkür ile Dünya arasında yer alan Venüs, Güneş Sistemi’nin cehennemi olarak da adlandırılabilir. Atmosferindeki karbondioksit oranı Dünya’dakinin 90 katı olan Venüs, neredeyse sıfır su buharına sahip. Yüzeydeki sıcaklık 462 dereceye ulaştığı gibi asit yağmurları yüzeyi daha da yaşanmaz hale getiriyor (tabii kesin bir yargıda bulunamayız).
Venüs’ü etkileyen senaryolar ne olabilir?
Bilim insanları Venüs’ün Dünya’yı meydana getiren materyallerden oluştuğunu ancak farklı bir evrim süreci izlediğini düşünüyordu. NASA’nın 1980’li yıllada Venüs’e gerçekleştirdiği Pioneer görevi, gezegenin bir zamanlar okyanusa sahip olabileceğine dair ilk izlenimi vermişti.
Gezegenin neden bugünkü haline geldiği sorusuna ise şu şekilde özetlenebilir: Güneş’e Dünya’dan çok daha yakın olan Venüs’ün zamanla sığ okyanusları buharlaştı, su buharı molekülleri morötesi radyasyon etkisiyle parçalandı ve hidrojen molekülleri uzaya saçıldı. Yüzeyinde hiç su kalmayan gezegen, atmosferinde karbondioksitin birikmesiyle sera etkisine maruz kaldı ve milyonlarca yıl içinde zehirli bir yere dönüştü.
Geçmişteki çalışmalar, bir gezegenin ekseni üzerindeki dönüş hızının yaşanbilir bir iklime sahip olma ihtimalini etkilediğini göstermişti. Venüs’te bir gün, 117 Dünya gününe eşit. Yakın geçmişe kadar, Venüs kadar yavaş bir dönüş hızına sahip olması için bir gezegenin yine Venüs’ünki gibi kalın bir atmosfere sahip olması gerektiği düşünülüyordu. Ancak yeni bulgular, Dünya gibi ince bir atmosfere sahip bir gezegenin de kendi eksenin yavaş bir dönüş hızına sahip olabileceğini gösterdi.
Venüs gibi tüm gezegenlerin ikliminde değişikliğe neden olabilecek bir diğer etken de topoğrafya. GISS analizleri, Venüs’ün geçmişinde tropik bölgeleri başta olmak üzere Dünya’dakinden daha fazla kurak alana sahip olduğunu gösterdi. Bu durum okyanuslardan buharlaşan su miktarını kısıtlarken, su buharı kaynaklı sera etkisini azaltıyor. Bu tarz yüzeyler gezegenleri yaşanabilir kılmak adına ideal iken, güneş ışınlarının etkisini azaltacak yeterli kara bulunduğu sürece yaşamı destekleyecek yeterli miktarda su da oluşabiliyor.
Neredeyse 2 ay kesintisiz güneş ışınlarına maruz kalan bölgelerde su zamanla kayboldu… Radyasyon da su buharını parçaladı.
Sonuçlar ne diyor?
Way ve meslektaşları, gerçekleştirdikleri simülasyonlarda Venüs’ün atmosferini Dünya’nınki gibi ince belirledi ve bir gün süresini Dünya gününe eşitledi. Pioneer uzay aracının verilerinden yararlanılarak, yüzeyde bir de sığ okyanus oluşturuldu. Ardından, 1990’lı yıllarda gerçekleştirilen Magellan görevinden elde edilen radar verileriyle gezegenin topoğrafyası oluşturuldu. Alçak alanlar su ile dolduruldu, yüksek araziler ise Venüs’ün kıtaları olarak belirdi. En son olarak, Güneş’in 2 milyar yıl önce gezegen üzerine bugünkünden yüzde 30 daha sönük ışınlar gönderdiği belirlendi.
Tüm veriler eklendiğinde, Venüs’ün tüm olumlu şartlara rağmen Dünya’dan yüzde 40 daha fazla güneş ışınına maruz kaldığı anlaşıldı. Araştırmada yer alan Anthony Del Genio, “GISS modellerinde, Venüs’ün neredeyse 2 ay boyunca kesintisiz güneş ışınlarının etkisine maruz kaldığını gördük… Bu durum yüzeydeki sıcaklığı artırıyor ve kalın bulut tabakaları oluşturan yağmurları tetikliyor. Kalın bulutlar şemsiye gibi yüzeyi kaplayarak ısı artışını güçlendiriyor. Sonuçlar, bugünün Dünya’sından ortalama birkaç derece daha soğuk bir iklim gösterdi” dedi.
NASA Gezegen Bilim Astrobiyoloji programı kapsamında gerçekleştirilen analizler, yakın gelecekte Trainsiting Exoplanet Survey Satellite ve James Webb Space Telescope gibi yeni nesil uzay araçlarının elde edeceği veriler öncesinde önemli bir çalışmayı temsil ediyor.
Bu hikayenin Mars versiyonunu okumak isterseniz tıklayın.