ABD’li astronomi profesörü David Weintraub, Dünya dışı varlıklara olan inancın dinlere göre dağılımını inceleyen bir kitap yazdı. Uzaylıların varlığına en çok inanlar ateistler olurken, Müslümanlar ikinci sırada geldi.
Dünya dışı varlıkların tespit edilmesi, din, dil, ırk ve coğrafya ayırt etmeden kabul edilecek ‘en evrensel’ gelişme olacak. Kısaca, dünyanın dört bir yanındaki her insanın kabul ettiği ortak bir bilgiye ulaşacağız. İnsanlık için dönüm noktalarından biri olacak keşfin ardından, bugüne kadar birçok kritere göre değerlendirdiğimiz Dünya dışı varlık görüşünü yeniden ele alacağız.
Bunlardan bahsederken karşımıza bilim-kurgu filmlerinden fırlama uzaylılar çıkacağından söz etmiyorum. NASA’nın kısa süre önce dile getirdiği gibi ortaya çıkarılması beklenen ilk uzaylılar, Güneş Sistemi’nin gezegen ve uydularında yaşadığı düşünülen bakteri ve bitkiler. Başlangıç noktası olması beklenen bu keşfin ardından, uzaklardaki yıldız sistemlerinde neler olabileceğini araştırmaya başlayacağız.
ABD’nin Vanderbilt Üniversitesi’nde astronomi profesörü olan David Weintraub, uzaylıların varlığını ne kadar kabul ettiğimiz sorusunu dinler üzerinden değerlendirmeye karar vermiş. Geçtiğimiz yıl piyasaya sürülen ‘Religions and Extraterrestrial Life’ adlı kitabı hakkında bilgilere rastlayınca bir göz atmak istedim.
Kapsamlı bir araştırma yapan Weintraub, Mormonlar, İngiliz Kilisesi, Anglikan Topluluğu, Budizm, Musevilik, Yehova Şahitleri ve Protestan mezheplere kadar en az 10 din ve inanıştaki görüşleri incelemiş.
Yazarın kitabında, konuya paldır küldür girmek yerine ele alınması gereken önemli bir not var: Dünya dışı varlıkların ne olabileceği hakkında gerçek bilgiler üzerinden değerlendirme yapmak için çok az vakit ayırıyoruz. Onların bir virüs, tek hücreli bir yaratık veya galaksilerarası seyahat yapan iki ayak üzerindeki canlılar olabileceği ihtimalinin, kişisel inanışlarımız ve Tanrıyla olan bağımız adına ne anlama geleceğini düşünmüyoruz.
İnananlar hiç de az değil
Weintraub, kitabında ABD’de yapılan kamuoyu araştırmalarından veriler sunuyor. Sonuçlar, E.T’ye olan inancın dinlere göre belirgin bir şekilde değiştiğini gösteriyor. Anketlerin ABD’de yapıldığını tekrar not düşerek sıralamaya bakalım:
– Ateistlerin yüzde 55’i,
– Müslümanların yüzde 44’ü,
– Yahudilerin yüzde 37’si,
– Hintlilerin yüzde 36’sı,
– Hıristiyanların yüzde 32’si uzaylıların varlığına inanıyor.
Hıristiyanlar arasında Doğu Ortodoks Kilisesi yüzde 41 ile birinci, Roman Katolikler yüzde 37 ile ikinci, Lüteriyenler ise yüzde 35 ile üçüncü sırada. Uzaylıların varlığı üzerine en çok araştırma yapanlar ise Roman Katolikler.
Tutucu Hıristiyanlar uzaylıların varlığına uzak kalırken, ‘İncil’de Dünya dışı varlıkların olmadığının net bir şekilde belirtildiğini’ savunuyorlar.
Asya kökenli dinler ise Dünya dışı varlık inancına daha yakın. İnsanların reenkarnasyona uğramış uzaylılar olduğuna inanan Hintli düşünürler olduğu gibi, Budizm’de Evren’in binlerce hayat saklayan gezegen barındırdığı inancı var. İnsan anlayışının zamanla geliştiği ve değiştiğini belirten Budizm’de, eğer geri çevrilemez delillerle destekleniyorsa, yanlış olan görüşünüzü değiştirmek zorundasınız.
Weintraub’a göre uzaylıların ortaya çıkmasını en az ‘umursayanlar’ Yahudiler. Hatta bir antropoloğun ‘Tanrı ile aralarındaki ilişkinin hiçbir şekilde değişmeyeceğini söylediğine’ not düşüyor.
Mormonlar, Tanrı’nın ruhlara ölümsüzlük verebildiği ve diğer dünyalarda yaşamalarını sağladığına inanıyor.
İslam’da ise ruhsal varlıkların Dünya’da ve diğer gezegenlerde yaşayabileceği inancı olduğunu biliyoruz.
Bilim ne diyor?
Gökbilimciler tek hücreli bakteri veya lazer silahlı iki ayaklı canlılar olsun, ‘Dünya dışı varlıkların’ olduğu düşüncesini açıkça kabul ediyor. NASA, Güneş Sistemi başta olmak üzere Samanyolu’nun birçok köşesinde Dünya benzeri gezegen ve yaşam izi aramak için on yıllardır gözlemler yapıyor.
Bilimsel açıdan kabul edilen genel görüş, ilkel düzeydeki yaşam formlarını 2025’e kadar keşfedebileceğimiz. Gelişmiş uzaylı medeniyetleri bulmak ise binlerce ışık yılı ötedeki yıldız sistemleriyle iletişim kurabilmek veya oralara gidebilmeyi gerektiriyor. Ancak her iki olasılık, günümüz için imkansız. Uzaylıların bizimle iletişime geçip geçmediğini veya Dünya’ya gelip gelmediklerini ise ‘bilmiyoruz.’