Üretim, sanayi ve mimarlık sektörlerinin yazılım devlerinden Autodesk’in düzenlediği AUx 2016, 6 Ekim’de İstanbul’da gerçekleştirildi. Konferansın odağında, dijital dünyanın yeni nesil teknolojileri yer aldı.
Autodesk Global Satış ve Hizmetler Başkan Yardımcısı Callan Carpenter ve Üretim Endüstrisi Stratejisti Diego Tamburini, yaptıkları açılış konuşmalarında Nesnelerin İnterneti ve yapay zekanın teknoloji dünyasındaki etkilerinden bahsetti.
Her iki isimle sunumlarının ardından uzun bir söyleşi yapma fırsatı buldum. Carpenter ve Tamburini, kaçınılmaz teknolojilerin getirecekleri riskleri yine kendi çözümleri ile minimuma indireceklerini belirtirken, Türkiye’nin sahip olduğu altyapı ve konum ile bu teknolojilerden maksimum fayda sağlayabileceğini belirtti.
Carpenter ve Tamburini’ye göre, IoT ve yapay zeka bileşimi ile yaşanacak değişim, sunacağı ekonomik faydaların yanı sıra sayısız iş çeşidi yaratacak. On yıllar sürecek değişim sürecine yönelik endişeler ise zamanla yok olacak.
Carpenter ve Tamburini, Türkiye’deki genç nüfusun ilgi duyduğu uzay-havacılık alanındaki açığı kapatabileceğini, bu hedef altında tüm teknoloji alanlarında atılımın şart olduğunu belirtti.
Her iki isim, Türkiye’nin sahip olduğu altyapıyı daha da güçlendirmesi ve teknolojide ilerlemesi için en büyük fırsatı uluslararası işbirliği olarak görüyor. Carpenter, Türk mühendislerin eğitim sonrasında elde edecekleri tecrübenin ve öğrenecekleri yeni yeteneklerin başarıda kritik olduğunu düşünüyor. Çünkü milyarlarca cihazın ve yapay zekanın yönlendireceği bir dünyada yetenekleriniz çok hızlı eskiyebilir.
Türkiye’nin üretim ve sanayi alanındaki konumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
C.C: Türkiye’deki fırsatları çok net bir şekilde görüyoruz. Son 4-5 yıldır yatırımlarımızı artırdığımız bir yer. Türkiye’ye olan ilgimizi artırıyoruz çünkü büyüme potansiyelinin yanı sıra güçlü bir sanayisi ve inşaat sektörü var. Avrupa ve Asya arasında yer alan, nüfusu genç bir ülke.
Tüm bu özellikler Türkiye’yi bizler için oldukça ilgi çekici bir ülke kılarken, Autodesk tarafından duyurulan teknolojilerden yararlanmak için ideal bir yer haline getiriyor.
Nesnelerin İnterneti (IoT), geleceği yönlendirecek toplu teknolojiler arasında yer alıyor. Yeni teknolojilerin nasıl kullanılacağı ve tasarlanacağı konusunda da rol oynaması, Türkiye’nin bu alanı çok dikkatli takip etmesini gerektiriyor.
Türkiye’de inşaat ve sanayinin gelişmesinde Autodesk nasıl bir etki yapabilir?
C.C: Türkiye’de inşaat sektörünün güçlenmesini sağlayabilmemiz için Building Information Modelling (Yapı Bilgi Sistemi) adaptasyonunu artırmak gerekiyor. Tüm sanayi çeşitleri giderek dijital hale geliyor. İnşa ettiğiniz yapıları dijital modelde anladığınız zaman, yapım sürecini geliştirmek adına birçok yeni fırsat elde ediyorsunuz. Projelerde yer alan firmaların koordinasyonu ve iletişimini kolaylaştırıyorsunuz, tekrarlanması gereken prosedürler azalıyor, gerçek zamanlı çizelge performansı sağlıyorsunuz.
Tüm bunlardan yararlanabilmeniz için projenin paylaşılmış dijital modeline sahip olmalısınız. İş modelinin dijitalleşmesi sayesinde oldukça fiziksel olan inşaat gibi bir sektörde bile belirgin bir gelişme sağlayabilirsiniz.
Kuzey Amerika, Britanya, Avrupa, Singapur, Güney Kore ve Ortadoğu’nun zengin ülkelerine bakarsanız, BIM yönteminin kullanılmanın ötesine giderek, hükümetler tarafından şart haline getirildiğini görürsünüz. Türkiye’nin elindeki büyük fırsat da burada yatıyor. Ağır sanayide BIM kullanarak bu alanda yeteneklerinizi artırabilir ve uluslararası alanda rekabet gücünüzü artırabilirsiniz. Bugün yukarıda bahsettiğim ülkelerde bir inşaat projesine katılarak BIM kullanmamanız mümkün değil.
Türkiye’nin uzay sanayisinde Batı ülkeleriyle arasındaki farkı kapatması dijitalleşme ile mümkün mü?
C.C: Bu soruya cevap verirken tablonun geneline bakmak gerekiyor. Uzay keşfi, bir araya gelmesi gereken sayısız teknolojinin zirvesinde yer alıyor. Elektronik, havacılık, metalurji, bilgisayar sistemleri gibi birçok ileri teknolojiyi kullanmanız gerekiyor.
Blue Origin firmasının ateşleme testleri yaptığı yer evime oldukça yakın. Yine aynı bölgede, FireFly adında rakip bir firma yer alıyor. FireFly, tamamen plastikten oluşan bir roket inşa etmeyi hedefliyor. Falcon 9 ile gerçekleştirilen bir ateşleme SpaceX’e 64 milyon dolara mal oluyor. Eğer FireFly başarılı olursa, ateşleme maliyeti 4 milyon dolara düşebilir.
Bunu başarabilmek için Austin’in birkaç kilometre dışında Ar-Ge tesisi kurdular. Bu tesisin inşa edilmesinde tamamen BIM kullanıldı. Rokette kullanılacak bileşenleri ortaya çıkarmak için de kriojenik (soğubilimi) alanında çalışma yapılıyor. İstenilen teknoloji geliştirilirse, yer kontrolünden bağımsız, uzayda kendi navigasyonuna sahip roketler geliştirilecek.
Özetlemek gerekirse, yapmaları gerekenlere bakalım: Yeni bir aerodinamik teknolojisi geliştirmeleri ve plastik roket için doğru materyali üretmeleri gerekli. Ardından roketlerinin aşırı soğuk roket yakıtını himaye edebildiğinden emin olmalılar çünkü plastik burada kritik bir rol oynuyor. Hedefe ulaşmaları için birçok teknolojiyi bir araya getirmeleri gerekiyor. Uzay keşfinde başarı için sadece BIM kullanarak Mars yolculuğuna çıkamazsınız. Tüm ekosistem buna dahil olmalı.
D.T: Gelecekte teknolojinin nasıl inşa edileceği hakkında her zaman vermek istediğimiz mesaj, üretim ve yeniliğin artık demokratikleşmiş olması. 3D yazıcılar, dijital modellemeler ve bulut gibi teknolojiler artık girişimcilerin büyük üreticilere meydan okumasını sağlıyor. Artık uzay sanayisine yenilik getirmeniz için NASA olmanıza gerek yok. Üniversite öğrencisi veya bireysel bir araştırmacı olarak gelişmelere katkı sağlayabilirsiniz. Bunun için de illa Mars yolculuğuna dahil olacak bir teknoloji sunmanız şart değil.
Türkiye’nin yanı sıra Latin Amerika ve Asya gibi bölgelerde iyi eğitimli ve yenilikçi bir nüfus var. Teknolojinin demokratikleşmesi ve artık çok daha hızlı erişilebilmesi sayesinde herkes yenilik sunabilir.
C.C: Diego’nun altını çizdiği nokta çok önemli. Çünkü teknoloji geliştirmek için bir orduya ihtiyacınız yok. Geçmişte sermaye yatırımları rekabetin ve girişimcilerin karşısında bir engeldi. NASA’da geçmişi 50 yıl öncesine uzanan dev bir sermaye yatırımı görüyorsunuz. Son yıllarda ise teknolojinin demokratikleşmesi ve yenilik sayesinde küçük gruplar çok hızlı bir şekilde büyük balığı yakalamaya başladı.
Yeni teknolojileri kaldıracak altyapıya sahip miyiz?
D.T: Nesnelerin İnterneti karşısında duran iki büyük engel, bantgenişliği ve güvenlik. Ancak teknoloji çoktan bu sorunları çözmek için hazır. Yeni iş fırsatları ve enerji maliyetindeki tasarruf yatırımlarda ağır basan faktörler olacak.
IoT kapsamındaki en büyük çalışmalardan biri, akıllı şehirler. Hiç kimse koskoca bir şehri Nesnelerin İnterneti’ne bağlamak için yatırım yapmaz. Çünkü enerji tüketimindeki maliyet ve bantgenişliği gibi faktörler ön plana çıkacaktır. Bana kalırsa tüm bu faktörler zamanla kendileri için çözüm sunacak. İnsanlar gelişim sürecinde yeni fırsatları görecek ve yatırım yapılması gereken alanları görecekler.
Ancak bunlar demek değil ki internete bağlanan her cihaz arasında bağlantı kuracaksınız. Ne istediğinizi adım adım belirlemelisiniz. İnsanlar enerji tasarrufu yapmak için akıllı binalar kullanacak, hükümetler daha iyi altyapı hizmeti vermek için akıllı şehirlere geçecek. Üretim maliyetinin azalması, sanayide optimizasyon için enerji santralleri ve fabrikalar akıllı hale gelecek. Amaç her cihazı internete bağlamak değil. Temelde maliyetleri düşürmek için akıllı sistemler geliştirmek.
C.C: İyi bir örnek verebilirim. ABD’de bir firma, hizmet veren bir binaya gidiyor ve tüm enerji ile iletişim şebekesinin olduğu odalara giriyorlar. Kabloların etrafına son derece düşük maliyetli alıcılar takıyorlar. Enerji kaynağı olmayan alıcılar kablolardaki iletkenlik sayesinde çalışıyor ve bina hakkındaki tüm verileri topluyor. Bu sayede herhangi bir sistemde bir aksama, kısa devre gibi sorun olup olmadığını tespit ediyorlar. Kısaca enerji harcamayan, çok düşük maliyetli alıcılarla bir binanın tüm enerji performansını ölçebiliyor ve analiz merkezine iletebiliyorsunuz.
Yaptığınız bu çalışma ile bir binanın önümüzdeki 25 yıldaki performansını yüzde 10 artırabiliyorsunuz. Elde ettiğiniz kar, alıcıların maliyetini on binlerce kat aşıyor.
İstanbul, Los Angeles veya Milano gibi şehirlerin akıllanması ne kadar sürer?
D.T: Bu konuda her devletin belirlediği düzenlemeler ana belirleyici. Genel olarak bakarsanız ise bilmesi çok zor. Zaten bir şehri tamamen bir anda akıllı şehir haline getirmek zorunda değilsiniz. Bu adım adım yaşanacak bir gelişme. Bugün bazı şehirlerde sadece trafik ışıklarını kontrol eden akıllı sistemler var.
Şahsen akıllı şehirlere dönüşümü hızlandıracak teknolojinin sürücüsüz otomobiller olduğunu düşünüyorum. Her birimiz bunu yaşam süremiz içinde göreceğiz. Bir gün şehirlerin trafik ışıkları ve levhaları içermeyen bölgeleri olacak. Otomobiller M2M (machine to machine) teknolojisi aracılığıyla birbiriyle konuşacak. Genel dönüşüm süreci ise kademe kademe yaşanacak.
C.C: Singapur geçtiğimiz yıl önümüzdeki 25-50 yıl için geçerli olacak bir akıllı şehir planı hazırladı. Singapur gibi ülkeler akıllı şehir dönüşümünde başı çeken ülkeler olabilir. Temel olarak elektrik, su, iletişim ve kablo firmalarında adım adım ilerleyen bir dönüşüm göreceğiz.
Uzay keşfi, sayısız teknolojinin zirvesinde yer alıyor.
Dönüşüm sürecinde hizmet gören cihazlardan biri, bugün binalara takılan enerji ölçerler. Geçtiğimiz yıl Avustralya’nın en büyük enerji firmasını ziyaret ettiğimde, 1 milyon yeni akıllı enerji ölçer yerleştirildiğini belirttiler. Kurdukları sistem sayesinde binalara giren-çıkan enerjiyi 7/24 ölçerek kablosuz ağ üzerinden veri merkezine iletiyorlar.
Yaptıkları güncelleme sayesinde sadece 1 yıl içinde 1 milyon enerji ölçerin geri ödemesini aldıklarını söylediler. Bunu başarmalarını sağlayan, ölçüm yapması için yüzlerce çalışanı araçlarla binalara göndermekten kurtulmaları oldu. Yakıt parasından ve zamandan müthiş bir tasarruf sağladılar. Dahası, eski enerji ölçerler sadece yüzde 60 ölçüm yaparken, yeni ölçüm cihazları yüzde 99 performansa sahip.
1 milyon alıcının yerleştirildiği şehir artık daha akıllı. Singapur gibi şehir-devletlerde bu dönüşümü daha üst seviyeden alta doğru görebiliriz. Küresel alanda ise daha organik olacağını söyleyebilirim.
Kablo firmaları fiber sayesinde etkinliklerini ve erişim kapasitelerini artıacak. Zaten her yere erişimi olan elektrik firmaları ise internete bağlı alıcılar sayesinde inanılmaz bir veri toplayacak ve yeni fırsatlar geliştirecek.
Yapay zeka ve IoT on milyonlarca insanı işsiz bırakacak. Peki sonra?
C.C: Tarih boyunca teknolojik gelişmeler geleneksel işleri her zaman rayından çıkardı. ABD’de ilk otomobiller piyasaya sürüldüğü zaman, halen vagon arabaları üreten insanlar vardı. Bugün, at arabası yapan veya at besleyen insanlar yerine otomobil fabrikalarında ve benzin istasyonlarında çalışan insanlar var. Ne zaman geleneksel işler demode olsa, yeni gelenler insanlara bir o kadar iş fırsatı sunuyor.
Sürücüsüz otomobiller için de bence aynısı olacak. Dikkat çekmek istediğim bir nokta, ABD’de en fazla istihdam olan sektörün kamyon şoförlüğü olması. Sürücüsüz araç teknolojisinin de ilk etkileyeceği kişiler de kamyon şoförleri olacak. Bence bu noktada yeni iş alanlarına insan yetiştirmek için eğitim sisteminde çok titiz olmalıyız. Otonom araçlar nihayetinde tarlada yetişmeyecek. Birilerinin onları inşa etmesi, programlaması ve tamir etmesi gerekecek. Birçok yeni iş imkanı doğacak ancak eskisi gibi direksiyon tutmayacaklar.
D.T: Tabii ki bu dönüşüm süreci kolay olmayacak. Demesi kolay olsa da sonuçta birileri işinden olacak. Dikkat edilmesi gereken eğitim sisteminde zamanında müdahale ile gereken yeni yeteneklerin kazanılması. Yeni yetenekleri öğrenmekte geç kalan insanlar nihayetinde işlerini kaybedecek.
Teknolojide yaygın olan üzücü tablo buradan geliyor. Üretim sanayisinde de 3D için yapılan açılım da buradan doğuyor: Dark, Dangerous, Dirty (Karanlık, Tehlikeli, Kirli). Bu noktada biraz ileriye dönük düşünmek lazım. 10 yıl sonra bugünkü şartlarda çalışmak ister miydiniz? Ben şahsen kızlarımın eski bir üretim tesisinde çalışmasını istemezdim. Onların bugün robotların yaptığı işleri değil ama robotları programlamalarını isterim.
Belli bir meslek dalındaki insanlar için geçici işler bulunması gerekiyor. Sonrasında gelecek 30-40 yılda ise geçmişe bakacak ve ne kadar doğru bir değişim yaşandığını göreceğiz. İnsan kaynaklı kazalar ortadan kalkacak, masraflar ciddi ölçüde azalacak.
Yeni teknolojiler sayesinde roket ateşlemenin maliyeti 4 milyon dolara inebilir.
C.C: İki noktaya değinebilirim. Eski eğitim sistemi teknoloji değişim basamaklarını hızlı bir şekilde etkiledi. Mühendis olmak için üniversiteye gittiğimde, 4-5 veya 6 sene boyunca belli prosedürlere odaklanmış bir eğitim aldım ve sonra dışarıya salındım. Elektrik mühendisi arayan birçok iş ilanı gördüm. İstediklerine uyan kişi olduğum için iş bulmam çok kolaydı. Modern günümüzdeki teknolojik gelişmelere baktığımızda ise ömrünün geri kalanında bana gerekli olan bilgiyi 4 veya 6 senede aldığım düşüncesi tam bir çılgınlık.
Eğitim süreçleri hakkında daha farklı düşünmemiz gerekiyor. İnsanlara hayatlarının geri kalanında nasıl öğrenmeleri gerektiğini göstermemiz lazım. Bugün aklınıza bir soru geldiğince 2 dakikalık YouTube videosu izleyerek cevabı alabiliyorsunuz. Bu ‘tam zamanında öğrenim’ olarak adlandıralabilir.
Bence eğitim yeniden yapılandırılmalı. Ben bugün oğluma benim gibi yapmasını söyleyip sadece bir elektrik mühendisi olmasını isteyemem. Eğer sadece belli bir yetenekte gelişirse, bir gün kamyon sürücüsü durumuna düşecek. Bir gün belli yetenekleri kullanım dışı kalsa da, üzerine yenilerini ekleyebilmeli. Eğitim süreci de yeni teknolojileri takip edebilen kesintisiz bir akımı temsil etmeli.
IoT ve AI bir araya geldiğinde kontrolden çıkabilir mi?
D.T: İnsanların bugünkü endişeleri doğal karşılıyorum ancak gelecekte yapay zekalı bir ‘overlord’ tarafından kontrol altına alınacağımızı sanmıyorum. Teorik olarak bu mümkün olsa da ben ‘kapatma tuşu’ olmayan bir şey düşünemiyorum. Çok akıllı ve çok güçlü bir yapay zekanın olacağı, robotların kendilerini kopyalayacakları ve 3D yazıcıda ‘çocuk yapacakları’ bir gelecek göreceğimizi sanmıyorum.
Teknolojinin geleceği konusunda iyimserim. İnsanlar makine öğrenimi ve yapay zekadan birçok alanda faydalanacaklar. Google, Facebook ve Microsoft arasında yapılan işbirliğinin ise bir düşünce kuruluşu tarzında olduğu düşünüyorum. Proje bir PR (halka ilişkiler) çalışması gibi duruyor.
İyimser olsam da yapay zekanın kötülük yapması da olasılıklar arasında. Kapatılıncaya kadar birçok insana zarar veren bir AI da ortaya çıkabilir. Genel tabloda, gelişmelerin iyi olacağını düşünüyorum.
C.C: Terminatör herkesin kafasında yer edinmiş bir senaryo ve olasılık. Bugün fabrikalarda robotların etrafında koruyucu bir perde var. Çünkü büyükler, ağırlar ve sizi öldürebilirler. Sizin farkınızda olmadıkları için eğer yollarına çıkarsanız çok tehlikeli hale gelebilirler.
Bugün farkına vardığımız ve üzerinde düşündüğümüz olasılık, robotlara bizler için tehlikeli olmamayı öğreterek koruyucu perdeyi kaldırmak. Robotlar ve insanlar bir araya gelerek her ikisinin tek başlarına yapamadığı birçok şeyi çok etkin bir şekilde ortaya koyabilir. Bizi yapay zeka yönlendiren husus da burada kendini gösteriyor.
Yaptığımız sunumda, eliyle robotik bir kolu kontrol eden bir kadın işçi gösterdik. İşçi elini ileri hareket ettirdiğinde, robotik kol da ondan uzaklaşıyor. Sorduğumuz soru, makine zekası ve robotik teknolojisi ile gelecekte insanların elinden hangi işlerin alınacağı ve neleri daha iyi yapabileceğimiz. Bu konuda Geoff Colvin’in yazdığı ‘Humans are Underrated‘ kitabını okumanızı tavsiye ederim. Tam olarak bu soruya cevap veriyor.
Colvin, kitapta birçok ilginç bakış açısı sunuyor. Bir tanesi, “Ne zaman bir makinenin yapabileceği konusunda sınırlar belirlesek, sonradan şaşırıyoruz.” Gelecekte robotların yapabileceği işlerden biri olarak da sizin (gazetecilerin) yerinize makale yazmak da var. Yapay zeka bir gün internetten topladığı veriyi gerçek zamanlı işleyerek öğrendiği dil kalıplarına dökerek haberler yazacak ve yazdığını bir insanınkinden ayırt edemeyeceksiniz.
Şunu anlıyoruz ki sadece kamyon şoförlerinin değil, hiçbirimizin işi güvencede değil. Yine de Colvin sadece insanların becerikli olduğu alanlar olduğunu da belirterek bize ümit veriyor. Colvin, bu yıl düzenlenecek Autodesk University çalışmalarında konuşmacı olarak da yer alacak.
Üniversitede aldığınız eğitimin size ömür yeteceği düşüncesi tam bir çılgınlık.
Autodesk en iyi zamanlamayla öğrenim adına nasıl faydalı olabilir?
D.T: Autodesk’in en büyük faydası küresel alanda herkesin erişebildiği yazılımlar sunması. Özellikle öğrenci ve akademisyenler nerede olurlarsa olsunlar Autodesk’ten yararlanabilir ve eğitim sistemlerinde kullanabilir.
Autodesk, ilk-orta ve liselerin yanı sıra üniversitelere fayda sağlamak için çalışan eğitim birimine sahip. Çalışmalarımız, öğretmenlerin mesleklerinde nasıl daha başarılı olacağına odaklanıyor. Örneğin Maker programlarını desteklemek için öğretmenlere müfrdat ve eğitim araçları konusunda destek veriyoruz.
Austodesk, aynı zamanda modern eğitim modeli STEM’i (Bilim, Teknoloji, Mühendislik, Matematik) destekliyor. Her eğitim seviyesindeki öğretmen web sayfalarımıza girerek eğitim araçlarına ve simülasyonlara erişebilir. Yeni teknolojiler hakkında sunduğumuz destekle öğrencilerin en çok heyecan duyduğu alanlarda eğitimi güçlendiriyoruz.
Türk mühendislere üniversitenin ardından kendilerini geliştirmeleri için ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?
C.C: Ben bir gözlemimden bahsedebilirim. Autodesk’e katılmadan önce yarı-iletken sektöründe 22 sene geçirdim. Bir zamanlar ABD, keşfetmiş olduğu bu teknolojide açık ara dünya lideriydi. Zaman ilerledikçe Texas Instruments gibi çalışmış olduğum firmalarda çok sayıda Çinli çalışan görev almaya başladı. Çinli öğrenciler ABD’deki üniversitelerde öğrenim görmeye, ardından şirketlerde çalışmaya başladılar. Bazıları 20 sene bu sektörde kaldı. Teknolojiyi köklerine kadar öğrendiler ve sonra Çin ve Tayvan’a geri döndüler. Bugün baktığınızda dünyanın en büyük yarı-iletken üreticileri bu ülkelerde.
Bir zamanlar öğrenmek için ülkelerini terk eden öğrenci ve çalışanlar bugün kendi ülkelerinde çalışıyorlar. Bugün var olan dinamikler geçmiştekine göre çok farklı. Artık Çin’den ABD’deki üniversitelere eğitime gelmelerine bile gerek kalmıyor, doğrudan kendi ülkelerinde öğrenim görüyorlar.
Türkiye, teknoloji alanında gelişmelerin yaşandığı bir coğrafyada yer alıyor. Güçlü olduğunuz sanayilerde atılım yapan birçok Ortadoğu ülkesi var. Türk mühendisler bu ülkelerdeki projelerde yer alarak öğrendiklerini ülkelerine taşıyabilir. Ayrıca, Autodesk konferansları gibi etkinlikler bilgi edinmek isteyen herkes için çok önemli fırsatlar.