Diyarbakır’ın Bismil ilçesinin güneydoğusunda kalan antik kazı alanı Kavuşan Höyük’te 2,500 yıl öncesine uzanan esrarengiz bir mezar bulundu. Mezarda, bir kadın ile çocuğuna ait iskeletler, öldürülerek parçalanmış kaplumbağa kalıntılarıyla birlikte gömülmüş halde bulundu.
Asur uygarlığı sonrasındaki döneme işaret ettiği düşünülen mezardaki kadının 45-55 yaşları arasında, çocuğunun ise 6 veya 7 yaşında olduğu tahmin ediliyor.
Cinsiyeti belli olmayan çocuğun sol bacağı dizden kırılmış halde iken sağ ayağı uzanmış durumda; sağ sol vücudun altında kalırken sol kolun ise yüzü kapatmak istermiş gibi omuz üzerinden uzanmış şekilde bulundu.
Kavuşan Höyük’teki kazıların başında yer alan Batman Üniversitesi’nden Prof. Dr. Gülriz Kozbe ve meslektaşı Paris Ulusal Tarih Müzesi’nden Remi Berthon, ‘çocuğun kafası yanına konan demir tokanın, kız olabileceğine işaret ettiğini’ belirtti.
Ne çocuğun, ne de altında yatan kadının iskeletinde vahşi bir cinayete dair iz bulunmadı. Antiquity dergisinde yayımlanan araştırmada, henüz DNA testi yapılmadığı için kadın ile çocuğun arasındaki bağ kesin olarak bilinmiyor.
Berthon, ‘her kadın ve çocuğun kısa zaman aralıklarıyla gömüldüklerini, çünkü çocuk yerleştirilirken altında kalan kadına dokunulmadğını’ söyledi.
Kaplumbağa süslemesi bir ilk
Araştırmacılar, mezar çukurunun etrafında çok sayıda kaplumbağa kalıntısı buldu. Mezarın ortasında da kabuklar ve parçalanmış kemikler bulundu. Bulunan en az iki düzine kabukların Testudo graeca, Rafetus euphraticus ve Mauremys caspica türlerine ait olduğu belirtildi.
Berthon, ‘su kaplumbağalarının Türkiye’nin doğusunda yaşadığının bilinmesine rağmen ilk kez mezar eşyası olarak kullanıldığına tanık olduklarını’ ifade etti. Yumuşak kabuklu kaplumbağaların da bir mezarda bulunmasının ‘beklenmedik’ olduğunu söyledi.
Araştırmacılar, etçil olduğu bilinse de Fırat yumuşak kabuklu kaplumbağalarının bitki ve sebze de tükettiğini, aynı zamanda nehirde sürüklenen hayvan leşlerini de yediklerini not düştü. Kaplumbağaların, at kadar büyük ölü hayvanları bile yedikleri belirtildi.
Kaplumbağalar ‘öteki tarafın’ sembolüydü
Araştırmacılar, yumuşak kabuklu kaplumbağaların mezara konmadan önce açıkça parçalandıklarını ifade etti. Bazı vücut parçaları eksik olan kaplumbağaların, cenaze süsü olmanın yanı sıra cenaze yemeği olarak da tüketilmiş olabileceği düşünülüyor.
Büyük kaplumbağa ve diğer su kaplumbağalarının ise cenaze yemeği olarak tüketildiğine dair bir iz bulunmadı. Bu türlerin kabukları mezar eşyası olarak kullanıldı.
Kaplumbağalar antik zamanlarda yakın doğuda sembolik özeliği bulunan ve ölümden sonra yaşamla bağlantı kurulan canlılardı. Mezarda ruhu ötetki tarafa taşımakla yükümlü görülen kaplumbağa kalıntıları olması, gömülenlerin sosyal statüsü hakkında da bilgiler sunuyor.
Elde edilen bulgular, kaplumbağa türlerinin antik zamanlarda yakın doğuda ölümden sonrası yaşamla bağlantılı görüldüğünü ortaya koydu.
Fırat ve Dicle’nin kollarının uzandığı Türkiye, İran, Suriye ve Irak’ta yaşayan yumuşak kabuklu Fırat kaplumbağaları, bugün nesli tükenme tehlikesi altındaki türlerden biri.
Berthon, “Bu türün Türkiye’nin kültürel mirasında yer aldığını göstermekten memnunuz” dedi.