Dünya’yı uzayın derinliğinde bir nokta olarak gösteren ‘Soluk Mavi Nokta’ fotoğrafının çekilmesinin üzerinden tam 25 yıl geçti. Astronomi tarihinin belki de en anlamlı fotoğrafı, bakan herkesi üzerinde bulunduğumuz toz taneciği hakkında derin düşüncelere sürüklüyor.
NASA’nın Eylül 2013’te, yani ateşlenmesinden tam 36 yıl sonra yıldızlararası uzaya çıktığını açıkladığı Voyager-1, Güneş Sistemi’ni terk etmeden önce sayısız fotoğraf çekti. Bu fotoğraflardan en akılda kalanı, şüphesiz ‘Soluk Mavi Nokta’ (Pale Blue Dot).
Dünya’dan 6 milyar kilometre mesafeden çekilen fotoğraf, Voyager-1’in kamerası üzerine düşen ışık hüzmelerinden birinin içinde kalan ufak bir toz taneciğini gösteriyor. Orası, bugün 7 milyarı aşkın insanın yaşadığı, her gün Instagram’dan fotoğraflar paylaştığınız veya uçaklarla bir yanından öbür tarafına gidip durduğunuz yer.
Soluk Mavi Nokta’nın en anlamlı tarafı, fotoğrafın bilimsel bir amaçla değil ancak Carl Sagan’ın isteği üzerine çekilmiş olması. Bir astronomi filozofu olarak gördüğüm Sagan, fotoğrafın ‘evrendeki yerimizi göstereceğini’ söyleyerek çekilmesini istemiş. Birçok mühendis fotoğrafı çekmek için Güneş’i karşısına alacak olan Voyager-1’in kamerasının zarar görebileceğini savunmuş. Sonunda, dönemin NASA Başkanı olan Richard Truly’nin yardımıyla birçoklarının da çekilmesini istediği fotoğraf elde edilmiş.
“Sevin ya da sevmeyin, var olduğumuz tek bir yer var”
“Bilinen tek evimizi sevmeli ve onu korumalıyız”
Carl Sagan’ın fotoğraf hakkındaki ifadeleri, birçoğumuzun his ve düşüncelerini özetler nitelikte:
“Uzak bir bakış açısından Dünya herhangi bir özellik sunmayabilir. Ancak bizim için bu farklı. O noktayı tekrar düşünün. Orası, üzerinde durduğumuz yer. Orası, evimiz. O, biziz. Sevdiğiniz, bildiğiniz, duyduğunuz ve kim olursa olsun hayata gelen tüm insanlar orada yaşadı. Tüm mutluluk ve acımızın toplamı, binlerce köklü din, ideoloji ve ekonomik doktrin; türümüze ait tarihte yer alan her avcı ve avcı-toplayıcı, her kahraman ve korkak, medeniyetleri yaratanlar ve yıkanlar, tüm krallar ve işçiler; tüm aşk yaşayan genç çiftler, tüm anne ve babalar, ümit dolu çocuklar, mucitler ve kaşifler, tüm ahlak öğretmenleri, yolsuzluğa batmış tüm politikacılar, tüm süper yıldızlar, tüm yüce liderler, tüm aziz ve günahkarlar burada yaşadı; bir güneş ışınında asılı duran toz tanesinde.
Dünya, uçsuz bucaksız kozmik alanda çok küçük bir sahne. Kazanacakları zafer ve görkemlerle o noktanın bir parçasında sadece bir anlık hüküm sürmek için tüm o generallerin ve imparatorların akıttığı kan nehirlerini düşünün. Bu pikselin bir köşesinde yaşamış olanların, bir diğer köşede yaşayan ve kendilerinden güç bela ayırt edilebilen diğer sakinlerinden gördüğü sonu gelmez vahşetleri düşünün. Karşılıklı yanlış anlaşılmalar ne kadar fazlaydı, birbirlerini öldürmek için ne kadar istekliydiler, birbirlerine duydukları öfke ne kadar güçlüydü. Medeni duruşumuz, kendimizi yüksekten görme alışkanlığımız, evrende özel bir yere sahip olduğumuza dair yanılgı, bu soluk ışık noktacığı tarafından çelişkiye düşürülüyor. Gezegenimiz, büyük ve her yeri kaplayan kozmik karanlıkta yalnız başına duran bir benek. İçinde bulunduğumuz bilinmezlikde – tüm bu uçsuz bucaksız alan içinde – kendimizi kendimizden koruyabilmemiz için bir yerlerden yardım geleceğine dair hiçbir ipucu yok.
Dünya, bugüne kadar yaşam içerdiği bilinen tek yer. En azından yakın geleceğe kadar, türümüzün göç edebileceği başka bir yer yok. Ziyaret edebiliriz, evet. Ancak henüz yerleşemeyiz. Sevin ya da sevmeyin ama şu an için Dünya var olduğumuz yer. Astronominin mahçup eden ve karakter geliştiren bir tecrübe olduğu söylenir. Muhtemelen, ahmakça insan kibrini daha iyi göstermek için küçük dünyamızın bu uzaktan çekilen fotoğrafından daha iyi bir sunum olamaz. Bana sorarsanız, bu fotoğraf birbirimizle daha anlayışlı geçinmemizi ve soluk mavi noktayı, bilinen tek evimizi severek onu korumamızı gerektiren sorumluluğun altını çiziyor.”
Carl Sagan’ın sözlerini videodan dinleyebilirsiniz:
Üzerinde yaşayan tüm ahmakları düşünün. Ardından uçsuz bucaksız karanlıkta onlarla yalnız olduğumuzu ve yok olmamak için sahip olduğumuz tek yeri koruyarak, oradan beraber çıkmamız gerektiğini hatırlayın. İnsanlığı gerçekliğin uçsuz bucaksız karanlığında bekleyen keşifler ve zorluklar dururken, bugün yaptığımız tartışmaları ve kafamızı meşgul eden en büyük meseleleri düşünün. Carl Sagan’ın sözleri bugün geldiğimiz noktada beni çok etkiliyor. Ancak uzun bir süreden beri uzay keşfinin tüm insanlar için değil ancak kaçmaya çalışanlar tarafından yürütüldüğünü de düşünmekten kendimi alamıyorum.