Dokuz kayakçının gizemli bir şekilde hayatını kaybettiği Dyatlov Geçidi Vakası 61’inci yılında, ne olup bittiği değil ancak ne olmuş olabileceğine dair yeni teoriler üretilmeye devam ediyor.
The Atlantic yazarı Alec Luhn imzasını taşıyan makalenin Türkçe çevirisini temsil eden bu yazı, Dyatlov Geçidi Kazası hakkındaki güncel tartışmaları derlemektedir. Komplo teorilerinin savunulduğu anlamına gelmemektedir.
61 yıl önce Ural Dağları’nda ilerleyen bir grup kayakçı, yolculuğun sonunda toplamak için karlara yiyecek, ek kayaklar ve bir mandolin gömdü. Neşeli ve kaygısız bir tanesi elleriyle kendi hazırladıkları yapmacık bir gazeteyi açarak manşeti okumaya başladı: “Alınan en son bilgilere göre Ural Dağları’nın kuzeyinde korkutucu kar adamlar yaşıyor.”
Ek malzemelerini depolayan grup, “Zirve 1079” olarak bilinen eğime doğru hareket etmeye başladı. Söz konusu yer, bölgenin yerlileri tarafından “Ölüm Dağı” (Kholat Syakhl) olarak adlandırılıyordu. O anlardan kalan bir fotoğraf, grubun başını çeken kayakçıların giderek şiddetlenen kar fırtınası içine ilerleyişini gösteriyordu.
O günün gecesinde, dokuz tecrübeli kayakçı çadırlarından kar fırtınasının içine attı kendini. Bazıları neredeyse çıplaktı. Cesetleri bulunduğunda birçoğunda kemik kırıkları vardı, bir tanesinin dili yoktu. Onlarca yıl, ölenlerin aileleri ve arkadaşları dışında çok az kişi yaşananlardan haberdar oldu. Ölümlerin geniş kitleler tarafından duyulması 1990 yılını buldu. O sene, emekli bir yetkilinin tanık olduklarını anlatmasıyla gizemli ölümler hakkında oluşan merak hızla yayıldı.
Günümüzde, adını kayakçıların liderini temsil eden Igor Dyatlov’dan alan “Dyatlov Geçidi Vakası” Rusya’nın çözülememiş en büyük gizemini temsil ediyor. Sonu gelmeyen komplo teorilerine konu olan vaka, uzaylılardan derin devlete ve “Arktik cücelere”, dahası “korkutucu kar adamlara” kadar uzanıyor. Hatta kendisini Dyatlov Geçidi Vakası’nı araştırmaya adamış gönüllü araştırmacıları yapmacık yalan dedektöründen geçiren TV programları bile mevcut.
Rus yetkikiler bir yıl önce yaptıkları açıklamada olay hakkında yeniden inceleme başlatılacağını ve “dedikoduların sona erdirilerek gerçeğin ortaya konacağını” duyurmuştu. Bölgeye gönderilen araştırmacıların başından sonunda gelişim sürecini analiz ettikleri Dyatlov Geçidi Kazası hakkındaki sonuçları yakın zamanda açıklamarı bekleniyor.
Şurası gerçek ki, Dyatlov Geçidi Vakası rafa kaldırılarak kimseyi tatmin edecek bir olay değil. Kesin bir değerlendirmenin bile yeni spekülasyonlara neden olacağı neredeyse kesin. Sebebi, komplo teorilerinin günlük hayatın önemli bir parçasını oluşturması.
Komsomolskaya Pravda gazetesinde 2012’den bu yana Dyatlov Geçidi Kazası hakkında makaleler yayınlayan Natalya Barsegova, “Dyatlov hepimizin çözmek istediği Sovyet gizemini temsil ediyor… Araştırmaya başlayan herkes gizemi çözecek insan olduğuna inanıyor ancak ilerledikçe, kendilerini bataklığa saplanmış halde buluyorlar” diyor.
Dyatlov Geçidi’nde neler yaşandı?
Dyatlov Geçidi Vakası hakkında bilinenleri şu şekilde özetleyebiliriz: Dokuz kayakçı, tarih Ocak 1959’u gösterirken o zamanlar komünist adı Sverdlovks ile bilinen Yekaterinburg’da gece trene atlayarak şarkılar eşliğinde yolculuklarına başladı. Amaçları 16 gün içinde 320 kilometre kat etmek ve yolculukları esnasında birçok zirveye çıkmak, ardından bahar sömestrı öncesinde geri dönmekti. Rastladıkları oduncular onları kamp yerlerine doğru belli bir mesafe götürdükten sonra, kuzeye doğru kızaklarla ilerlemeye devam ettiler. 28 Ocak günü, terk edilmil bir köye ulaştılar. 1 Şubat’ta, belirledikleri kamp alanına ulaştılar.
Onlarca gün sonra araştırmacılar kayakçıların izlerini donmuş bir nehir üzerinde buldu. İzler, Ölüm Dağı’nın eteklerinde başlıyordu. Çadırları, rüzgarın süpürdüğü bir yamacın eğiminde yarı devrilmiş bir halde bulundu. İçinde yiyecek ve kalın kış giysileri bulunuyordu. İlk bulgular, grubun çadır içinde yemek yapma hazırlığında olduğuna işaret etti. Bir köşede, dokuz çift bot duruyordu. En tuhaf olanı, çadır içeriden yarılmıştı.
Çadırın aşağısında kalan ormanda araştırmacılar bir sedir ağacının altında iki ceset buldu. Cesetler bir kamp ateşi kalıntısının yanındaydı. Sıcaklığın -40 derece indiği bir gecede kayakçılar ortadan kaybolmuştu. Bazıları sadece iç çamaşırları ile karanlığa dalmıştı. Ağacın üzerindeki insan derisi kalıntıları, bir tanesinin dalları kırdığı anlamına geliyordu. Dyatlov ile iki diğer kayakçının cesetleri, ağaçtan onlarca metre ötede bulundu. Onların da botları ve montları yoktu. Karların erimeye başladığı iki ay sonra, geride kalan dört kişinin cesetleri de ortaya çıktı. İki tanesinin kırık kaburgaları vardı, bir tanesinin kafatası çatlamıştı.
1959 baharında gerçekleştirilen ilk soruşturmada, birçok soru işareti cevapsız bırakıldı. Neden kayakçıların tümü mutlak ölüm ile sonuçlanacağını bilselerde fırtınaya kendilerini atmıştı? Vücutlarındaki yaralanma ve kırıkların sebebi neydi? İki tane cesedin üzerinde tespit edilen radyasyon nereden geliyordu? Bu sorular ve daha fazlası araştırmacıların boyunu fazlasıyla aşıyordu. Şaşkın bir halde sonuçladıkları araştırmalarında “cinayet olmadığını ve karşı koyamadıkları doğal kuvvetlerden öldüklerini” belirttiler. Dosya kapandı, sonuçlar “gizli” olarak rafa kaldırıldı. Bu tür sonuçlandırmalar o zamanın Sovyet Rusya’sında rutin bir durumdu.
Yerel bir gazeteci olay hakkında haber yayınlamaktan alıkondu. Onlarca yıl, yaşananlar hakkında bulunabilen tek kaynak soruşturmacılardan biri tarafından yazılan roman oldu (Roman mutlu bir sonla bitiyordu. Fırtına -doğal kuvvet- gruptaki kadınlardan birini yamaçtan aşağı itince diğerleri yardımına koşar. Grubun lideri çadıra geri dönmek isterken ölür. Diğerleri bir avcının kulubesine sığınır).
Sessizliğin hüküm sürdüğü yılların ardından Sovyet Rusya ortadan kalktı. Onunla beraber, ülkenin travmatik geçmişine ait sayısız olayın üzerindeki örtü de sıyrıldı. Stalin’in neden olduğu zulümlerin boyutu insanlara aktarılırken, çocukluklarında anlatılanların yalan olduğu gerçeğinin finansal yıkımın getirdiği şok ile daha da acı hisseden Ruslar, duygusal bir akıntıya kapıldı. Alternatif tıp, kültler ve farklı inanışlar hızla yaygınlaşmaya başladı.
İşte bu bilinmeyenlere son derece açık ortamda bir anda tohumları yeşerdi Dyatlov Geçidi Vakası’nın. Ocak 1990’da Dyatlov Geçidi’nin yakınlarındaki bir kasabanın eski Komünist Parti lideri, olayı UFO gözlemleri ile ilişkilendiren bir makaleye cevap yazdı. Açıklamasında, kayakçıların çadırında bulunan deliklerin bir roket testinden yere saçılan enkazdan kaynaklandığını belirtti. Aynı gazete daha sonra ilk Dyatlov Geçidi Vakası soruşturmasının başında Lev Ivanov’un iddiasına yer verdi: Öğrenciler bir UFO tarafından öldürülmüştü. Makalede, kayakçıların yerli halk tarafından veya bir radyoaktif silah deneyi sonucu ölmüş olabilecekleri iddiaları da yer alıyordu (Açıkçası makalede geçen “alev topları” öğrencilerin ölümünden haftalar sonra görülmüş ve belgelenmiş bir füze testi ile ilişkilendirilmişti). Birkaç ay sonra, Ivanov’un kaleme aldığı bir makale bir başka gazetede yayınlandı. Ivanov’a göre öğrencilerin vücutlarındaki yaralanmalar “bir ısı ışını veya insanlığa bilinmeyen güçlü bir enerji tarafından” oluşmuştu. Makalesinde, “UFO’lar, gizli dokumanlar ve devletin örtbas etme çabalarına işaret eden ipuçları ile Nikita Kruşçev’in (eski Sovyet lider) olay hakkında anında bilgilendirildiğini belirtti Ivanov. Böylelikle, kendisinden önce ve sonra benzer makaleler kaleme alanlar ile Dyatlov Geçidi Kazası’nı bir komplo teorisi serüvenine çeviren isimlerden biri oldu. 2000’li yılların sonuyla “Dyatlophrenia” yerel gazetelere ve televizyona düşen bir salgına dönüşmüştü.
Yeni teoriler arasında neler var?
Zamanla ortaya sürülenler arasında alkol zehirlenmesi ve antik “Aryan” ırkının ziyaretine ve fantastik “vakum silahının” kullanılmasına kadar birçok teori yer alıyor. Çernobil nükleer santralinin baş mühendislerinden birinin Igor Dyatlov ile aynı soyadı taşıması da nükleer felaket ile Dyatlov Geçidi Vakası arasında bağlantı kurulmasına bile sebep olmuştu. Diğer teoriler arasında, Dyatlov grubunda bir KGB veya CIA ajanı bulunduğu iddiası vardı.
Trajediye en yakın olan insanların ölümlerin arkasında çirkin bir plan olduğunu düşünmesi belli teorileri güçlendirdi. Hastalanması nedeniyle ilk başta grupta yer alan ancak son anda ayrılan Yuri Yudin, ölümünden kısa bir süre önce “arkadaşlarının görmemeleri gereken bir şey gördüğünü ve silah zoruyla soruşturmacıları kandırmak için sahte bir hikaye uydurduklarını, sonrasında da ölüme terk edildiklerini” söylemişti.
Henüz çocukken Dyatlov Geçidi’nde ölenlerin cenazesine katılan ve ardından hem araştırmacı hem de Dyatlov Anma Fonu’nun başkanı olan Yuri Kuntsevich, çok daha ilginç bir teori ile çıkageldi. Ona göre öğrenciler “the Mole” adı verilen Batılı bir ajan tarafından gizli bir füze test alanını fotoğraflamak için ikna edilmek istendi. Bunu yapmalarının ardından, geçidin yakınlarındaki bir bir gulagdan (Stalin’in kötü şöhretli toplama kampları) gelen sarhoş tutuklular tarafından öldürüldüler. Öldürülmelerinin ardından, çadırları 1.5 kilometre ötede bozuk bir alana çekildi. Kuntsevich, bunu yapanların birçok helikopter ile hareket eden askerler olduğunu öne sürürüyor.
Dyatlov’un öz kızkardeşi Tatyana Perminova ise birçok teori arasından anne-babasının kendisine abisinin ortadan kaybolmasının ardından söylediklerini aktarıyor: “Emindiler… Ordu bir şekilde bu işin içindeydi.”
Gerçekten 1 Şubat 1959 gecesinde neler yaşandı? Amerikan araştırmacı Donnie Eichar ile bazı Rus bilim insanları tarafından öne sürülen bir olasılık, şiddetli rüzgarların kamp alanındaki dağın zirvesini vurmasıyla “Karman girdap street” adı verilen fiziksel etkileşimin oluşması. Tekrarlayan girdapların oluşturduğu düşük frekanslı sesler, kampçıları çok olağandışı tepkiler verecek şekilde etkilemiş olabilir. Söz konusu düşük frekanslar insan kulağı tarafından duyulmasa bile kulaktaki kulları titreştiriyor ve bulantı ile ciddi psikolojik rahatsızlıkları tetikliyor. Şiddetli kar fırtınası ile tetiklenen zihinsel bunalım ile öğrenciler zifiri karanlıkta korku ve panik ile aklını kaçırmış olabilir…
Rus savcılar geçtiğimiz yıl yaptıkları açıklamada “suça işaret eden” açıklamaları reddettiklerini ve üç doğal sebebe baktıklarını belirtmişti. Bunlar “bir çığ, kar tabakası düşmesi veya bir fırtına.” Bu açıklama komploları güçlendirmekten başka bir işe yaramadığı gibi aylar boyunca televizyon ve internette yeni ve fantastik komplo teorileri üredi. Kuntsevich ve ölenlerin diğer sinirli yakınları cinayet olasılığının göz ardı edilmemesini isterken, bu şüpheye yönelik yeni soruşturma başlatılmasını istedi.
Bir gün Dyatlov Geçidi Vakası hakkında oldukça gerçekçi açıklamara ulaşılacak olsak da komplo teorilerinin sonu gelmeyecek. Çünkü nihayetine birileri asla gerçeğe inanmayacak. Belki de yapılabilecek en doğru şey, bu kadar korkunç bir şekilde ölen genç insanların huzur içinde olmasını dilemek.
Dyatlov Geçidi Vakası hakkında detaylı bir değerlendirme okumak isterseniz BBC Türkçe makalesine göz atabilirsiniz.