Uzun süre mücadele ettiğimiz COVID-19 pandemisi artık sonra yaklaşırken dünya bu sefer olası bir Üçüncü Dünya Savaşı riskiyle karşı karşıya geldi. Takvimler 24-25 Şubat’ı gösterirken Rusya Ukrayna’ya askeri bir operasyon başlattı. Tüm dünyada çanların çalmasına sebep olan bu olay dünya hükümetlerini endişelendirmeye başladı çünkü bu operasyon olası bir Üçüncü Dünya Savaşı’nın başlangıcı olabilirdi.
Daha önce deneyimlediğimiz dünya savaşları bize tüm ülkelerin birbirine savaş açmasının o kadar da uzak bir ihtimal olmadığını zaten göstermişti. Rusya’nın bir nevi Avrupa ile tampon görevi gören Ukrayna’ya savaş açması özellikle Avrupalı devletleri endişelendirmeye başladı. Bu savaş devletleri endişelendirmekle kalmadı tabii ki. Rusya ve Avrupa’nın arası gerildikçe Rusya Avrupalı devletleri doğal gaz ile tehdit etmeye başladı ve Avrupa’da soğuk kış aylarında ısınma problemi gündem haline geldi. Durum sadece ısınma sorunu ile de kalmıyor, koskoca bir sanayi ağı Rusya’dan gelen doğal gazdan etkileniyor.
Tüm devletleri ve insanlığı endişelendiren bu savaş aslında bizlere insanlık olarak bazı kavramlarda hala ne kadar ilkel olduğumuzu ve tür olarak alacak çok yolumuzun olduğunu gösteriyor. Savaşın siyasi etkilerini bir kenara bırakacak olursak insanlık olarak yaptığımız en ufak eylem bile doğrudan ya da dolaylı olarak içinde yaşadığımız Dünya’yı etkiliyor. Olası bir Üçüncü Dünya Savaşı da Dünya ekosistemini direkt etkileyecektir. Peki Rusya-Ukrayna savaşı Dünya’mızı nasıl etkileyecek?
Savaşlara Ekolojik Bir Yaklaşım
Yukarıda da belirtildiği gibi insanlık olarak, ya da daha genel anlamıyla canlılar olarak yaptığımız her eylemin Dünya’mız üzerinde bir etkisi var. Ekoloji’nin en önemli kurallarından birisi “hiçbir zaman sadece tek bir şey yapamazsın” (Eng: You can never do just one thing) kuralıdır. Bunun anlamı, Ekoloji’ye göre yapılan her eylemin bir de sonucu vardır. Yapılan eylemin etkisine göre canlıların yaşadığı fiziksel çevre ya da canlıların kendisi bundan etkilenecektir.
“Her şey bir yere gider” (Eng: Everything goes somewhere) kuralı ilk kural gibi Ekoloji’de önemli kavramlardan bir tanesidir ve maddelerin kaybolmadığını hepsinin bir yere giderek belirli etkilerinin olduğu anlamına gelir. İki önemli ekolojik terimden bahsettik ve tahmin edilebileceği gibi bu ekolojik kavramlar Rusya-Ukrayna savaşının Dünya üzerindeki ekolojik etkilerini kavramamız için anahtar kavramlardır. Şimdi bu kavramlar temelinde Rusya-Ukrayna savaşının ve olası bir Üçüncü Dünya Savaşı’nın Dünya ekolojisi üzerindeki etkilerini ele alacağız.
Ormanların Kaybedilmesi
Günümüzde yüzleştiğimiz en büyük ekolojik sorunlardan bir tanesi ormansızlaştırma kavramıdır (Eng: defrostration). Ağaçlar, ihtiyaç duyulan fotosentezin çok önemli kısmını karşılayan canlılardır ancak ekolojik faydaları sadece fotosentez ile sınırlı kalmaz. Aynı zamanda birçok canlıya ev sahipliği yapar ve birçok canlının doğal ortamında saklanması ya da hayatta kalması için gerekli şartları yerine getirir. Ülkelerin ekonomik gelişmeler için ağaçları kesmesi yıllardır süregelen olumsuz bir eylem ancak savaşların artması ormansızlaştırılmanın artacağına işaret ediyor çünkü ülkelerin ekonomileri savaştan olumsuz etkileniyor.
Devletler kaybettikleri ekonomik büyümeyi daha çok endüstriyel faaliyet göstererek kapatmaya çalışıyor, yani daha fazla hammadde için daha fazla ağaç kesimi yapılıyor. Bu durum birçok canlının doğal ortamını kaybetmesine, neslinin tükenmesine yol açıyor ancak olumsuz sonuçları tahmin edilebileceği gibi bununla kalmıyor. Fotosentez mekanizması da olumsuz etkileniyor ki bu da doğrudan canlıların besin kaynaklarının azalması demek. Olası bir Üçüncü Dünya Savaşı’nda şu an el değmemiş yağmur ormanları da muhtemelen endüstriyel amaçlar için tahrip edilecek ve hayal bile etmek istemeyeceğimiz senaryolarla karşı karşıya kalacağız.
Küresel Isınma
Küresel ısınma kavramı aslında yeni yeni karşımıza çıkan bir kavram değil. Uzun yıllardır küresel ısınma terimini duyuyoruz ve önlem almamız gerektiğini biliyoruz. Sanayi Devrimi ile birlikte Dünya’da küresel sıcaklıklar sürekli artış gösteriyor. 1850 yılından günümüze (2022 yılına kadar diyebiliriz) Dünya’nın küresel sıcaklığı yaklaşık 2 derece arttı. İnsanlar olarak 2 derece sıcaklık artışı çok olumsuz gibi gözükmeyebilir çünkü biz bu sıcaklık artışını fizyolojik olarak tolere edebiliriz çünkü Homo sapiens türü olarak milyonlarca hücreden oluşan çok hücreli canlılarız. Ancak Dünya’daki aktif yaşamın %99.9’unu tek hücreli canlılar oluşturuyor ve tek hücreli canlılar 2 derecelik bir sıcaklık artışını insanlar kadar tolere edemez.
Bu seviyenin üstündeki sıcaklık artışları birçok tek hücreli canlının yok oluşuna sebep olacak. Bu tek hücreli canlıların yok oluşu Dünya’nın metabolizmasını olumsuz etkileyecektir. (Metaforik olarak Dünya’yı bir canlı olarak düşünürsek küresel sıcaklık, radyasyon oranları vb. faktörler Dünya’nın metabolizması olacaktır.) Ayrıca, bu sıcaklık artışı birçok balık ve bitki türünü de olumsuz etkileyecek ve onları doğal habitatlarında yaşayamaz hale getirecek. Hepinizin tahmin ettiği gibi insanların yaşamak için bu canlılara ihtiyacı var. Yani fizyolojik olarak biz bu sıcaklık artışında hayatta kalabilsek bile yaşamlarımıza devam etmek için ihtiyaç duyduğumuz canlılar hayatta kalamayacak. Dolaylı olarak bizler de kendi yok oluşumuza doğru gidiyor olacağız.
Ülkelerin küresel sıcaklık artışını durdurmak için bir araya geldiği Paris İklim Anlaşması, sıcaklık artışını 21’inci yüzyılın sonuna kadar 2 derece ile hatta mümkünse 1,5 derece ile sınırlı tutmayı amaçlamaktaydı. Ancak 2016 yılında imzalanan bu anlaşmadan yaklaşık 5 sene sonra küresel sıcaklık artışının çoktan 2 derece sınırına yaklaştığını görüyoruz. Durum bu haldeyken Rusya ile Ukrayna arasında yaşanan savaş ekolojik olarak bizi bir yok oluşa götürebilir. Savaş demek silah demektir ve silah için devletlerin çok büyük endüstriyel faaliyetlere ihtiyaçları vardır. Yüksek endüstriyel faaliyetler CO2 emisyonunu arttıracak ve küresel sıcaklık yükselişini hızlandıracak etkilerde bulunacak.
Daha kötü bir senaryoda Üçüncü Dünya Savaşı çıkacak ve tüm ülkeler çok ciddi bir silah üretimine girerek sıcaklık artışlarını çok yüksek boyutlara getirecek. Sıcaklık artışı eğer 4-6 derece boyutuna gelirse insan türünün varlığı bile tehlikeye girecek boyutlara girecek. İnsanlık kendi yok oluşuna doğru büyük bir hızla giderken insanların hala kendi içinde savaşması yazının başında da belirtildiği gibi düşündüğümüzden daha ilkel olduğumuzu kanıtlıyor. Aşağıdaki resimlerde NASA’nın hazırladığı küresel sıcaklık haritasını görüyorsunuz. İlk fotoğraf 1884 yılına aitken ikinci görüntü günümüzü temsil ediyor.
İkinci görüntüde de görüldüğü gibi küresel sıcaklıktaki yükseliş en çok kutupları etkiliyor. Bunun kaçınılmaz bir sonucu ise Dünya’daki salgın hastalıkların ve pandemilerin artması olacak çünkü kutuplardaki donmuş topraklar yavaş yavaş eriyor ve bu topraklarda donmuş halde bulunan virüsler aktif hale geçiyor. Aktif hale geçen virüsler belki de insanların daha önce hiç karşılaşmadığı ve ölümcül virüsler olabilir ki bunun anlamı çok ölümcül pandemilerin yolda olması demek. Coronavirüsler hayatımızda uzun süredir bulunmasına rağmen COVID-19 pandemisi global ölçekte dünyayı bu kadar etkilemişken daha önce hiç karşılaşmadığımız bir virüsün yayılması çok daha kötü senaryoları beraberinde getirecektir.
CO2 Emisyonu
Karbon dioksit emisyonu ve küresel sıcaklık artışı aslında birbirleri ile çok benzer senaryolar doğuruyor hatta birbirleri ile ilişkililer. CO2 emisyonundaki artış küresel sıcaklık artışlarına yol açıyor ancak CO2 emisyonunun artması sadece buna yol açmakla kalmıyor. Dünya atmosferinde bulunan greenhouse gases (sera gazları) olarak adlandırılan gazlar, güneş ışığından gelen radrasyonun infrared radrasyon olarak geri gönderilmesinde önemli görev alıyor.
CO2 gazı da sera gazlarından birisi ve en önemlilerinden biri. CO2 emisyonundaki artış bu dengeyi bozuyor ve güneş ışığıyla birlikte gelen radyasyonun yansıtılması bozuluyor. Silah endüstrisinin artışı CO2 emisyonunu yıkıcı boyutlarda arttıracaktır. Şu an bir anda CO2 emisyonunu sıfıra indirsek bile Dünya’ya verdiğimiz zarar artık geri döndürülemez biçimde yani uzun vadede bizi etkileyecek. Ancak Dünya’ya zarar vermeye devam edersek belki de insanlık olarak kendi sonumuzu getireceğiz. Yani savaşlar ve bunların sonucunda gelen endüstriyel faaliyetler kendi sonumuza giden yolu açıyor olabilir.
Aşağıdaki görüntülerde 2002 yılındaki CO2 emisyonu ile 2022 yılındaki CO2 emisyonu haritası gösterilmektedir. Haritalar yine NASA’dan alınmıştır. İlk haritada 2002 yılı gösterilirken ikinci haritada 2022 yılı gösterilmektedir.
Haritada fark edileceği üzere Çin’in yoğun sanayi bölgelerindeki CO2 emisyonu dünyanın geri kalanından daha koyu. Bunun sebebi Çin’in devasa endüstrisinden kaynaklanıyor. Olası bir Üçüncü Dünya Savaşı ile tüm ülkeler silah ve benzeri teçhizat üretimine ağırlık verecek ve bu endüstriyel faaliyetler CO2 emisyonunu geri döndürülemez biçimde arttıracak.
Bombalar ve Olası Bir Nükleer Savaş
Ekolojik tahribat boyutu gözle en çok fark edilecek faaliyetler bombalar olabilir. Bombaların atıldığı bölgelerdeki ekosistem neredeyse tamamen yok olmaktadır. Patlamanın etkisiyle bölgede bulunan canlılar ölürken patlama esnasında ortaya çıkan çok yüksek ısı habitatın da zarar görmesine yol açıyor. Yani sadece organizmalar değil fiziksel çevre de bomba kullanımından yıkıcı biçimde etkileniyor. Kullanılan bombanın türüne ve büyüklüğüne göre de çevreye verdiği etki değişiyor.
Rusya-Ukrayna savaşında iki taraf da sıkça bomba kullanıyor ve tabii ki sıcak savaş bölgelerindeki ekosistemleri yok ediyor. Ancak, iki ülke arasında yaşanan savaş eğer küresel bir boyuta ulaşırsa nükleer savaş tehlikesi akıllara geliyor. Gezegenimiz daha önce birkaç kez nükleer bombalar ile yüzleşti ve insanlık olarak bunların sonuçlarını çok iyi biliyoruz. Eğer nükleer bir faaliyetin ekolojik etkisini görmek istiyorsanız Çernobil’i ele alabilirsiniz.
1986 yılında gerçekleşen bir nükleer kaza sonucu, Çernobil ekosistemi neredeyse tamamen yok oldu. Yaşanan facianın üstünden yaklaşık 40 yıl geçti ancak fiziksel çevre hala canlı yaşamı için uygun değil. Olası bir Üçüncü Dünya Savaşı senaryosunda nükleer savaşa gidilmesi gezegenimizin tamamen Çernobil’e dönüşmesine yani canlıların ya da daha iyimser bir ifadeyle insanlığın yok olmasına sebep olabilir.
İTÜ’de Yeni Bir Oluşum: Beeology
Bu yazı İTÜ’de yeni bir oluşum olan Beeology’de yer alan yazılardan sadece birisi. Beeology, İTÜ’nün Biyoloji dergisi olarak okuyucuların karşısına çıkmaya hazırlanıyor ve İTÜ’de Biyoloji’ye ilgisi olan öğrencileri bir araya toplamayı amaçlıyor. İTÜ MBG Öğrenci Kulübü’ne bağlanan bu dergi İTÜ MBG Kulübü’nün her yıl gerçekleştirdiği ve bu yıl 11-12-13 Kasım’da on beşincisi düzenlenecek olan uluslararası kongrede online olarak yayımlanacak. Daha sonra fiziksel olarak da bastırılacak ve önce İTÜ’lülerle daha sonra farklı kitlelerdeki okuyucularla buluşacak.