Tam 30 sene boyunca Roswell ve Forth hava üssü sessizliğe büründü. 1978 senesinde ise olayın baş kahramanlarından Fort üssü istihbarat şefi Jesse Marcel televizyona bir röportaj verdi. Marcel ‘Eyewitness News’ adlı programda New Orleans’daki yerel televizyonlardan birine şu açıklamayı yaptı: “Gördüklerim beni hayrete düşürmüştü. Uçan dairenin enkazı oldukça geniş bir alana yayılmıştı. Orada garip bir şeyler dönüyor olduğunu anlamam için biraz süre geçmesi gerekti. Ancak oradaki parçaları inceledikçe, o ana kadar görmediğim şeyler olduklarını anladım. Yakmaya çalıştım, yanmıyordu, kırmaya çalıştım, kırılmıyordu. Eğer bize ait olan bir şey olsaydı, böyle bir şeyi sürekli gizli tutmak için bir sebep olmazdı. O bir uzay aracıydı. Hakkında daha fazla bilgi edinmedikleri sürece buradaki insanlara anlatmaları için bir sebep yoktu. Bu olayın tümü hakkında bir örtbas yapılmaya çalıştığını hissetmiştim.”
Sadece Jesse Marcel değil, 1947’de Roswell olayı hakkında örtbas kampanyasını başlatan General George Ramey’in kurmayı olan Thomas Dubose’de (Marcel’in Ohio’daki 8. üste Ramey’in düzenlediği basın toplantısında o da bulunmaktaydı) kendi kamerası ile olay hakkında ölmeden çok kısa bir süre önce çektiği görüntülerde bir açıklama yaptı. Dedikleri şunlardı: “Yapılan bir ört bastı. Basına gösterdiğimiz balon hikâyenin basına gösterilmesi için seçilen kısmıydı ve bu kadar. Sonraki her şeyi unutun.”
Dubose’un bahsettiği General McMallen, Pentagon’da o dönem stratejik komuta merkezinin başında olan kişiydi ve tüm Roswell olayı ona devredilmişti. Dubose, McMallen hakkında şunları diyor: “Bana hiç bir şeyden kesinlikle bahsetmeyeceğimi, elimizde bulunan olayın çok gizli bir dosyadan bile öte olduğunu, şu an ellerinde olan tüm konular arasında bunun birinci sırada yer aldığını söyledi. İstedikleri şey bu olayı unutmamızdı.”
Bu konuyu araştıran yazarlardan Kevin Randle, ordunun özellikle bu olayı gizlemeye çalışması hakkında şunları diyor: “Dubose’un yaptığı açıklamalar bir örtbas olduğunu açıkça ortaya koymuştur. Hava üssü tarafından yapılan hava balonu hikâyesi bunun bir parçasıdır. Bu hikâyenin gerçeklerini bilen birçok insan vardı. Görgü tanıkları, gazeteciler ve özellikle Mac Brazel ile röportaj yapmaları halinde ertesi gün işlerinden olmakla tehdit edilen radyocular. Çok açık bir örtbas vardı ve sorulması gereken bu değildi. Asıl soru ne sakladıkları idi.”
Ne pahasına olursa olsun gizli tutulmak istenen şeyin sırrını açıklayabilecek insanlardan biri Frank Kaufman’dı. Kaufman, 1947 senesinde Roswell Hava Üssünde personelden sorumlu çavuş olduğunu iddia ediyordu. Kaufman aynı zamanda o dönem var olan ve kod adı “The Nine” olan bir gizli istihbarat ekibine dâhil olduğunu söylüyordu. Kaufman, Roswell hakkındaki gerçek hikâyeyi sadece bir defa anlattı. Dedikleri ise şunlar: “Roswell’e 1942 senesinde tayin edildim. O zaman yaptığım iş biraz gizliydi. 1947’de ortaya çıkan olaylar ile bizim yaptıklarımız bağdaşıyordu çünkü o seneye kadar radarlarımızda anlaşılamayan hareketler gözlemliyorduk. Bu yüzden radar görüntülerini iyice incelemeye aldık. Beni ve birkaç kişiyi, Alamogordo’da, beyaz kumlarla kaplı çöl alanına gönderdiler. Amacımız radarda bu bölgede beliren hareketlerin sebebini bulmaktı. Radardaki görüntülerde birçok nokta bir köşeden diğerine dans edermiş gibi gidip gelirdi. Sonra ekranda bir parlaklık oluşur ve hiçbir şey kalmazdı. Bu durum bize bir uçağın, füzenin ya da başka bir şeyin düşmüş olabileceği fikrini verirdi.”
Radarlardan alınan bilgiler doğrultusunda, Kaufman ve ekibi Alamogorda’dan ayrılarak doğuya, Roswell’e hareket etti ve daha sonra kendilerine verilen bilgiler doğrultusunda Mac Brazel’ın yaşadığı Foster çiftliğinin 72 km güneyindeki, uçan dairenin aslında düşmüş olduğu enkaz alanına geldiler. Kaufman devam ediyor: “Gece geç vakitti. Karşımıza çıkan dikenli telleri keserek ilerlemeye çalıştık. Arazi çok bozuktu, hiçbir yol yoktu ve ilerlemekte zorlanıyorduk. Gökyüzünde geniş çaplı ve parıldamakta olan bir ışık kümesi gördük. Aslına bakarsanız kazanın yaşandığı yerin 200–250 metre yakınına gelmiştik. Ve oraya düşen şey ne bir uçak, ne bir füzeydi. Düşen şey garip uçan bir daireydi. Cismin uzunluğu tahminen 6–7 metreydi. Cisim yarı yarıya açılmıştı. Bir ceset içeriden fırlamış ve kumların üzerine düşmüştü. Bir diğerinin yarısı aracın dışında, diğer yarısı da içindeydi. Sonradan anladığımız kadarıyla içeride üç tane daha vardı. Üsse haber verip, kamyon, vinç, ceset torbası gibi şeylerle gelmelerini söyledik. Her şeyi temizlemeye çalıştık.”
Kaufman yaptığı açıklamaların üzerine bir de olay hakkında yaptığı çizimleri ve aldığı notları da gösterdi. Çizimlerin yazıldığı ve fotokopi gibi gözüken kâğıdın üzerinde “Roswell Hava Üssü Merkezi, Roswell, New Mexico” yazıyor. Kâğıdın bir köşesinde, bir dikdörtgen çerçeve içinde duran bir piyade resminin yanında “ZAFER İÇİN, Amerikan ordusu savaş fonlarından ve pullarından satın alın” yazıyor. Tarih silik olarak 16 Temmuz 1947 olarak okunuyor ve tarihin üzerinde anlaşılmayan kesiklerle ayrılmış kısaltmalar var.
Kaufman devam ediyor: “Cismin içinde nasıl işlediğini çözemediğimiz kollar gördük. Hiç anlayamadığımız yazılar vardı. Gördüğümüz en ilginç kısım cismin alt bölmesiydi. Burada cam gibi gözüken hücreler vardı.” Kaufman’ın yaptığı çizimde, cam hücreler, birbirine yapışık kare hücreler gibi gözüküyor. Hepsi beraber bir karton maketin açılmış haline benzer bir yapıya benziyor. Ancak tüm bunlar, Kaufman’ın uçan daireye ait çizimi yanında çok basit kalıyor. Çünkü uçan dairenin şekli Amerikalıların son teknoloji ürünü, radara yakalanmayan F–117 Nighthawk uçağına benzerlik gösteriyor.
Ancak ilginç olan tek detay bu değil. Kaufman’ın çizdirdiği uzaylılar alışılmış uzaylı tipine biraz uzak. Çünkü uzaylıdan çok adama benziyorlar. Kafaları sanıldığından daha küçük (bizimkinin 2 katı kadar) ve yukarı doğru genişleyen bir şekli yok, olduğu gibi yuvarlak. Gözler insanınkine çok benziyor. Küçük oldukları gibi siyah bir tabaka ile kaplı değiller. Kulakları yine insanınkine çok benziyor, ağız kısacık bir çizgi halinde (The Grey – Griler ırkı ile sıkça karşılaşmış olan yazar Stan Romanek, tıpkı Homo sapiens gibi Grilerin çok farklı görünümleri olduğunu belirtir).
Tüm bunlar inanılmaz bilgileri ortaya koyuyor. Ancak günümüz dünyasında artık uzaylıların varlığı neredeyse kabul edilmiş durumda. Yeni yeni anlaşılan ve Kaufman’ın hikâyesinin de açıkça savunduğu gibi, Amerikalılar ve hatta Ruslar 1960’ların bile öncesinde UFO’lardan büyük olasılıkla haberdardı ve onları bekliyorlardı.
Kaufman: “Bir tanesinin derileri yüzülmüştü, yarası ağırdı ve onu bir ceset torbasına koymak için acele ettik. Ardından hemen askeri üssün hastanesine gönderdik. Üsten bir cenazeciyi aradılar ve vücutları koyabilecek bir şeyleri olup olmadığını sordular. Ancak üsten gelen istek, tabutların ya da ceset torbalarının ‘çocuk boyutunda’ olmasıydı.” Bir süre sonra, cenazeciye bir telefon daha geldi.”
Cenazeci Glenn Dennis üs ile anlaşmalı çalışıyordu ve cenaze işlerini yürütmenin yanında yaralı görevlilerin taşınması için ambulans tahsis etmekle de yükümlüydü. Dennsi şunları anlatıyor: “Bana bir telefon daha geldi ve günlerce açık hava ve doğal elementlere maruz kalmış cesetlere nasıl bir bakım yapılması gerektiği soruldu. Vücut sıvısı, doku ve karın kısmı ile ilgili bilgi istendi.”
Dennis o gün ambulansla üsse gitti ve gereken şeyleri teslim etti. Ancak askeri polis tarafından acele ile dışarı çıkartılarak oradan uzaklaştırıldı. Dennis anlatıyor: “Beni oradan dışarı çıkartırlarken kapısı açık olan bir laboratuardan bir hemşire çıktı. Beni görünce tanıdı ve ağızlığını kaldırıp, ‘Glenn buradan olabildiğince çabuk çık yoksa başına büyük bir bela alacaksın’ dedi. Ertesi gün beni saat 10 civarında aradı ve bana konuşmamız gerektiğini söyledi. Archer’s Club’da buluşmaya karar verdik. Ben gittiğimde o oradaydı. Çok morali bozuktu ve ağlıyordu. Sonra bana çıkarak geldiği odada ne dönüp bittiğini anlattı. Odada birkaç doktorun ve yardımcıların bulunduğunu, ayrıca iki ceset torbası içinde çok küçük iki cesedin olduğunu anlattı. İlk ceset torbasında ağır yara almış ve kötürüm halde bir uzaylı, ikincisinde de ona benzer derecede yara almış ikinci bir uzaylı varmış. Onu orada tutmalarının sebebi ise, cesetler üzerinde otopsi yapılırken yapılan işlemleri kaydetmesinin istenmesiymiş. Bana odada çok yoğun, toksin içerikli bir koku olduğunu ve ara sıra nefes alabilmek için dışarı çıkması gerektiğini anlattı.” Hemşire bu olaydan kısa bir süre sonra İngiltere’ye tayin edildi.
Kaufman uzaylıların taşındığı ilk yer olan 84. Hangardan bahsediyor. Kaufman hangara getirilen uzaylı cesetleri ve enkazın tepedeki büyük spot ışıkları altında incelendiklerini anlatıyor. Hangarın köşelerinde ise polis insanları yaklaşmalarını önlemek için kordon oluşturmuştu. Kaufman’ın 84 numaralı hangar hakkında anlattıklarına ek bilgi sağlayacak başka görgü tanıkları da bulunmaktaydı. Hangarda enkazın ve uzaylıların getirildiği gün büyük bir karmaşa yaşanırken, New Mexico eski valisi olan Joseph M. Montoya, yeniden seçilebilmek için kampanyası yürütüyordu ve tesadüf eseri o gün 84 nolu hangarda bulunmaktaydı. Hangarın dışında ise şoförü olan Ruben Anaya beklemekteydi. Anaya, üzerine gelen polislere eski valiyi beklediğini söyledi. Anlattıkları ise şunlar: “Arabamı hangarın yakınına park etmemi engellediler. Ne olup bittiğini anlayamadım. Daha sonra polisler biraz uzaklaştığında hangara yaklaştım ve bekledim. O esnada hangarın kapıları açık durumdaydı. Daha sonra senatör Montoya’yı gördüm. Bana, ‘Hemen buradan çıkıp gidelim’ dedi, çok korkmuş görünüyordu.”
Ruben’in kardeşi Pete Anaya, senatörün kendilerine anlattıklarından bahsediyor: “Korku ile yanımıza geldi ve içeride kısa boylu, büyük kafaları olan 2 adam gördüğünü söyledi. 1 tanesi halen yaşıyordu. Onları masaların üzerine yatırmışlardı…”
Bu olaya tanık eden sadece senatör Montoya değildi. Orada bulunan itfaiye eri Dan Dywer, o akşam gördüklerini kızı Frankie Rowe’a anlattı. Rowe babasının kendisine “Bana bu dünyaya ait canlılar olmadıklarını, o ana kadar gördüğü hiçbir şeye benzemediklerini, küçük insanlar olduklarını” söylediğini belirtiyor. En ilginç kısım ise diğer anlattıkları: “Bana oraya üç tanesinin getirildiğini, 2 tanesinin ölmüş olduğunu söyledi. Ölenleri ceset torbalarının içine yerleştirmişlerdi. Diğeri ise hayattaydı ve ortalıkta yürüyordu…”
Diğer bir görgü tanığı, Chaves Country şerifi Wilcox’un eşi, kızına yaşanan şeyleri anlatmıştı. Wilcox’un kızı Phyllis McGuire seneler sonra annesinin anlattıklarını açıklıyor: “Bana bir uçan daire bulunduğunu, hatta birkaç tane de cesedin keşfedildiğini söyledi. Bir tanesi hayattaydı.”
1978’de Roswell Hava Üssünde 509. Bomba Grubunun başı olan ve enkazı kaldıran ekipte yer alan Binbaşı Jesse Marcel ile bir röportaj yapıldı. Marcel, enkazda buldukları hakkında şu açıklamaları yaptı: “…. O madde yanmaz, hiçbir ağırlığı yok, o kadar ince ki, kalınlığı sigara paketinin üzerindeki şeffaf folyodan fazla değil. Ayrıca madde eğilmiyor. Hatta 8 kiloluk bir çekiç ile üzerinde gedikler yapmaya çalıştık, üzerine hiçbir girinti oluşmadı.”
Enkaz çalışmalarına tanık olan Marcel’in o zaman oğlu Jesse Marcel Jr. ise enkazın resmini çizdiği bilinen ilk kişi.