İnsanlık çok eski çağlardan beri bizden çok ileri olan diğer uygarlık ya da uygarlıkların yapmış olduğu uzay araçları ile göz göze gelmiştir. Görgü tanıklarından bir tanesi de M.Ö 329 senesinde ordusuyla birlikte sefere çıkan Büyük İskender’dir. Pers İmparatorluğunu fetheden ve Orta Asya’da İpek Yolu’nu ele geçirmekle meşgul olan İskender ve binlerce askeri, o sene içinde Afganistan’ın Helmand nehrini de içine alan seferlerini Orta Asya’nın Jakarta nehrine kadar sürdürürler. Büyük olasılıkla bu nehirlerden bir tanesini geçtikleri esnada gündüz vakti gökyüzünde birçok uçan cisim görürler. Rivayetlere göre binlerce asker korkudan kendilerini nehre atarken, bazıları da yerlerinden ayrılmayıp gördükleri cisimlere yay ve sapanları ile ok ve taş fırlatmışlardır.
Yunalı tarihçi Diodorus, notlarında gökyüzünde beliren nesneleri “uçan kalkanlar” olarak tanımlamıştır.
Bir başka hadise Kristof Kolomb’un başından geçer. 1492 senesinde Karayip adalarına vararak Amerika’ya ilk ayak basan insanların başını çeken Kolomb, karaya çıkmadan sadece dört saat önce gökyüzünden parlayarak karşılarına çıkan bir cisim görür.
Uçan cisim gökyüzünde belirir, denizin üzerine doğru alçalır ve Kolomb’un bulunduğu gemiden rahatça gözükecek şekilde yakınlaşır ve bir süre gemiyi izler.
Tarih yakın gelecekte yaşanmış olan sayısız UFO gözlemleri ile doludur. 2. Dünya Savaşı en çok gözlemin yapıldığı dönemdir, en çok gözlem yapanlar ise şüphesiz savaş pilotlarıdır. Özellikle 1944 senesinde Almanya üzerinde uçmakta olan müttefik savaş pilotları sayısız UFO ihbarında bulunurlar. Bu o kadar çok yaşanır ki, sonunda pilotlar gördükleri cisimlere “Foo Fighters” adını takarlar. Foo Fransızcada ateş anlamına gelmektedir.
Önemli bir olay mürettebatı ile Japonya üzerinde görev yapan pilot Paul D.’nin başına gelir. Paul karşılaştıkları uçan cismin kırmızıya kaçan bir rengi olduğunu, cisim menzillerine girdiği zaman top ve tüfek ateşi yapılmasına ve tam isabet elde edilmesine rağmen hiçbir hasar belirtisi göstermeden uçmaya devam ettiğini belirtir. Müttefikler arasında zamanla bu cisimlerin Alman yapımı gizli bir Japon uçağı olduğu fikri yaygınlaşır. Ancak zamanla aynı cisme rastgelen Almanlar da aynı şeyi düşmanları için düşünürler ve cismin sırrı çözülemez.
15 Aralık 1945 günü daha ilginç bir hadise yaşanır. 5 tane Avenger torpido bombardıman uçağı Florida’daki Lauderdale hava üssünden eğitim uçuşu amacıyla havalanırlar. Uçakların depoları ağzına yakıtla doludur ve hava uçuş için mükemmeldir. Uçuşun ortalarında ise inanılmaz bir olay yaşanır. 14 kişilik mürettebatın lideri üs ile irtibata geçer ve “yön algılarının” yok olduğunu belirtir. Üsten gelen emir Batıya yönelmelerini belirtir. Filo kaptanı ise “Batının ne tarafta olduğunu bilmediklerini, her şeyin yanlış gittiğini ve okyanusun bile olması gerektiği gibi gözükmediğini” söyler. Sözlerinin sonunda ise birkaç UFO ile karşı karşıya olduklarını belirtir ve radyo bağlantısı kopar. 5 tane uçak havada hiçbir iz bırakmadan yok olurlar.
Kaybolanların bulunması için o gün akşam saat yedi buçukta 13 mürettebatlık devasa bir PBM devriye uçağı da havalanır. Havalandıktan saatler sonra o da kaybolur. Bataklık dahil her türlü sulu yüzeye inebilen koca bir uçak daha kayıplara karışmıştır ve kimse buna bir açıklama getirememektedir. İki uçağın bir günde kaybolduğu bölgede 1972 senesine kadar tam 14 kaybolma olayı daha yaşanacaktır. Gerçek şudur ki, bu bölge Bermuda Şeytan üçgeninden başka bir yer değildir ve seneler sonra insanların aklına gelen sebepler arasında Dünya dışı varlıklar da vardır…
Dünya dışı yaşam araştırmalarını ne tetikledi?
Bermuda Şeytan üçgenindeki sayısız gemi ve uçak kaybolmaları ile ilgili uzaylıların öne çıkarılması ise genelde iki teoriye dayanır. Birincisi, uzaylıların sahip olduğu “anti-gravity”, yani yerçekimine karşı koyabilen teknolojidir. Buna göre, her UFO bu özelliğe sahiptir. Bermuda Şeytan Üçgeni’nin altında ise binlerce sene öncesinde batmış olan bir UFO bulunmakta ve oradan geçen araçları yer çekimine karşı gelen gücü ile okyanusun dibine çekmektedir. Bir başka ve daha ilgi gören teori ise okyanusun dibinde devasa bir uzaylı üssü bulunması ve uzaylıların girişi yasak bölgeye giren her aracı yakalayıp okyanusun dibine çekmesidir.
Kaybolan toplam 6 uçağın ve 77 mürettebatın ardından tarihin belki de en büyük arama çalışması yapılır ve 5 gün boyunca 300 uçak ve 21 savaş gemisi uçakların kaybolduğu bölgeyi ararlar, ancak hiçbir ize rastlanmaz…
1974’te Boston Üniversitesinde yapılan ve birçok profesör ile astronomun katıldığı konferansta yapılan bazı ilginç konuşmalara bakalım:
Gökbilimci Carl Sagan: “Bir galakside bulunabilecek uygarlıklar adına yapabileceğimiz en iyimser tahmin, yüz binlerce gezegenin sadece bir tanesinde yaşam olabileceğidir…”
1971 Nobel ödüllü fizyolojist George Wald bu sözlere ilave ediyor: “Bu da galaksimizde bizimkine benzer yaşam olabileceğini göstermektedir.”
Philip Morrison: “Bahsettiğimiz grupların yarattığı toplumlar yüz binlerce, milyarlarca olabilir ve onlara ulaşabilmemiz (iletişim kurmamız) mümkün değil.”
Antropolojist Ashley Montagu: “Dünya dışı yaşamdan bahsettiğimiz zaman evrendeki diğer akıllı canlıların varlığından bahsetmiş oluruz. Bulunduğumuz Evren içindeki diğer galaksilerde başka akıllı canlıların olması ihtimali ise oldukça yüksektir. Ve şu daha muhtemeldir ki, bu canlıların birçoğu bizim sahip olduğumuz bilgiden fazlasına sahiptir…”
Özellikle Amerika’da yapılan uzay araştırmaları sonucunda, başta gökbilimciler olmak üzere birçok bilim adamı, daha 1970’lerde uzayda insan uygarlığından başka akıllı uygarlıkların bulunması ihtimalini “çok yüksek” olarak kabul ettiler. Birçoğu için uzaylılar ile iletişim hayal olmaktan çıkmıştı.
12 Ekim 1995 tarihinde, NASA, SETI adı verilen ve Dünya dışındaki uygarlıkları keşfetmeyi amaçlayan bir program başlattı. Programın süresi 10 sene olarak belirlendi ve bütçesi 100 milyon dolardı. Projenin baş tacı Porto Riko’daki Arecibo gözlem eviydi. 305 metrelik anten çanağı ile dünyanın en büyük radyo teleskopu olan Arecibo, 20 trilyon watt güç kullanıyordu. Başında yüzlerce gökbilimci ve mühendisin bulunduğu Arecibo’nun amacı, uzayda dünya dışı varlıklar tarafından yaratılmış olan radyo dalgalarını yakalamaktı.
Peki, Amerika’ya 1992 senesinde 100 milyon dolarlık yatırım yaptıran, binlerce bilim insanının aklını karıştıran Dünya dışı varlık konusunun temel sebebi neydi? Bunun tek bir cevabı vardı: Roswell.
Kenneth Arnold’ın UFO gözlemi
24 Haziran 1947. Amerikan Orman Bakanlığı çalışanı ve aynı zamanda Idaho’lu işadamı Kenneth Arnold, öğleden sonra saat 3 civarında kayıp bir uçağı aramak için Washington yakınlarındaki Cascade dağlık bölgesinde uçmaktaydı. Arnold, Rainier ile Adams dağları arasından geçerken hayatı boyunca unutamayacağı bir olay ile karşı karşıya kaldı. Arnold kendi ağzından başından geçen olayı şöyle anlattı:
“Yaklaşık 92 bin feet (2,800 metre) yükseklikte uçuyordum. Aniden içinde bulunduğum gökyüzünü inanılmaz bir parlaklık kapladı. Sağ tarafıma doğru baktığımda bir zincirin halkaları gibi ilerleyen ve inanılmaz bir sürate sahip uçan cisimler gördüm. Kanatları yoktu ve bu tür bir uçak hayatımda hiç görmemiştim. Adams Dağı civarında hareketlerini gözlemledim. Dalga yapar gibi ve hiçbir uçuş düzenine bağlı olmadan hareket ediyorlardı. Öndeki cisim arkadakinden daha yüksekteydi ve bu bizim bildiğimiz uçuş düzenlerinden farklıydı. Rainier ve Adams dağları arasında ise hızları hakkında bir tahmin yapma şansım oldu.”
Arnold dediğine göre, (internetteki ve belgesellerde verilen bilgiler doğrultusunda) uçan cisimlerin hızları 700 ila 1,200 mil arasındaydı. Bu da bu cisimlerin en azından 1,126 km hız yaptığı anlamına geliyordu ki, 1962 senesine kadar hiçbir jet bu hıza ulaşamadı.
Arnold cisimlerin şekli hakkında verdiği bilgide, “tek parça, daha çok yarım ay gibi olan hilal şeklinde, üzerinde kubbe olan” nesneler olduklarını belirtti. Cisimlerin kaybolmadan önce suyun üzerinde “zıplayarak” hareket ettiklerini de belirtti…
Kenneth Arnold tarafından tanık olunan olaydan yaklaşık iki hafta sonra Roswell civarında yaşayan çiftçi Mac Brazel, sürüsünü kontrol etmek için aracından indiğinde, sağanak yağmur altında hayatında görmediği türden bir enkazla karşılaştı. Günümüze kadar tarihin en büyük UFO hadisesi kabul edilen Roswell böylece başlamış oldu.
Arnold’ın şahit olduğu olay iki UFO arasında yaşanan bir takip miydi? Ne olduğu daima bir sır kalacaksa da o UFO’lardan bir benzeri çok büyük bir olasılıkla bir iki hafta sonra 6 ya da 7 Temmuz’da New Mexico’nun Roswell kasabası civarındaki kırsal bir alana çakıldı. Arnold’ın UFO’ları gördüğü dağlık Cascade Alanından, UFO’nun o gece enkazının bulunduğu yer olan Roswell kasabası arasındaki mesafe yaklaşık 1600 mil. Yani 2,575 kilometre. Eğer bir UFO’nun, yapılan gözleme göre en az 1,126 kilometre hızla uçtuğunu varsayarsak, bir arabanın en kısa istikamette 25 saatte alacağı mesafeyi birkaç saniyede alabileceğini görürüz. Bu da her an her yerde kaza yapabileceklerine işaret eder.