NASA, New horizons uzay aracının 14 Temmuz’da gerçekleştirdiği tarihi geçişten bu yana elde edilen bilgileri Nature dergisinde yayımlanan bir makalede topladı. Makalede öne çıkan bilgiler, Dünya’dakinden çok farklı olan dev boyutlardaki buzul yanardağlar ve Plüton uydularının hareketi oldu.
Keşfedildiği 1930’dan bu yana sakladığı büyüleyici görüntüsünü dört ay içinde detaylı bir şekilde gözler önüne seren Plüton, NASA tarafından açıklanan en son verilerde ilgi çekici yeni özellikler sundu. NASA, dört ay içinde tespit edilen 50’den fazla Plüton keşfinin Amerikan Astronomi Topluluğu Gezegen Bilimleri Bölümü’nün 47’nci toplantısında sunulacağını açıkladı.
Plüton’un geride kalan süre içinde hazırlanan 3D haritaları, gezegenin aktif bir jeolojik geçmişe sahip olduğu anlaşılan iki dev buzul yanardağı hakkında detaylı bilgi sundu. Veriler, yanardağların Dünya’daki benzerleri gibi lav değil ancak radyoaktif tepkimeler sonucu eriyen buz ve diğer materyalleri püskürdüğüne işaret etti.
NASA’nın dikkat çektiği iki yanardağı, Plüton’un güney kutup bölgesindeki Sputnik Planum’da yer alıyor. Dairesel bir yapıya sahip olan dev tümseklere benzeyen yanardağlar, tepelerinde girinti şeklinde bir açıklık içeriyor.
New Horizons ekibinin başında yer alan Southwest Araştırma Enstitüsü’nden Alan Stern, “Her hafta gelen yeni bilgilerle Plüton’a bakış açımız şaşırtıcı bir hızda değişiyor. Verilerin gelmesiyle, Plüton Güneş Sistemi’nin yıldızı haline geliyor… Tüm gezegen bilimciler için yaptığımız en büyük keşiflerden birkaçı baş döndürücü. Hepsini bir arada görmek ise inanılmaz” ifadesini kullandı.
Stern’in aklını başından alan en son keşif ise Wright Mons ve Picard Mons olarak adlandırılan iki dev buzul yanardağı. Wright yaklaşık olarak 4,877 metre; Picard ise 6,096 metre uzunluğunda. NASA Ames Araştırma Merkezi’nden Jeff Moore, “Henüz Plüton’da volkanik yapılar bulduğumuzu söyleyemeyiz. Ancak bu iki dağ yakından baktığımızda fazlasıyla şüpheli görünüyor” yorumunda bulundu.
‘Güneş Sistemi’nde benzeri görülmedi’
Buzul yanardağlar (cryovolcanoes), Güneş Sistemi’nin aksi uydusu Triton’da da yer alıyor. Buzul yanardağlar lav ve erimiş kaya püskürmek yerine gök cisminin merkezindeki elementlerin radyoaktif ayrışımı sonucunda oluşan ısının etkisiyle erimiş buz ve materyal püskürüyor. Wright ve Picard dağlarının tepesindeki girintinin etrafında oluşan izlerin de, bu püskürmelerin sonucu olduğuna inanılıyor.
New Horizons ekibinden Oliver White, “Zirvelerinde dev bir delik olan dağlar Dünya’da genelde yanardağlarına işaret eder… Eğer Wright ve Picard dağları volkanikse, zirvelerindeki girinti altlarındaki materyalin çökmesiyle oluşmuş olabilir. Dağların zirvesi etrafındaki tümsek benzeri yapılar volkanik akıntıların çevredeki havzaya akmasıyla oluşmuş olabilir. Ancak tümseklerin nasıl oluştuğu ve ne içerdiğini henüz bilmiyoruz” bilgisini verdi.
New Horizons Jeoloji, Jeofizik ve Görüntüleme (GGI) ekibinden Jeffrey Moore ise “Güneş Sistemi’nin derinliklerinde böyle bir yapıya daha önce rastlanmadı” ifadesini kullandı.
Buzul yanardağları gibi Plüton’un yüzeyi de gökbilimcileri şaşırtıyor. Yılan derisi görünümlü bölgelerin yanı sıra, Plüton yüzeyindeki bölgelerin yaşı antik, orta ve genç olmak üzere farklılık gösteriyor.
Bir bölge ne kadar fazla kratere sahipse, o kadar yaşlı kabul ediliyor. 4 milyar yıl önceye uzandığı düşünülen kraterli yüzeylerin yanı sıra, Plüton’un kalbinin solunda yer alan Sputnik Planum, düz ovalarıyla sadece 10 milyon yıllık bir jeolojik geçmişe tanıklık ediyor.
New Horizons ekibinden Kelsi Singer, ‘elde edilen veriler ışığında bugüne kadar binden fazla krater belirlediklerini, Güneş Sistemi’nin oluşumunu anlamak adına kraterlerin kendilerine yeni bilgiler sunacağını’ söyledi.
Kuiper Kuşağı’na ışık tutuyor
Güneş Sistemi’nin geçmişi, kraterlerin sayılarının yanı sıra boyutları sayesinde de daha iyi anlaşılacak. Kraterlerin boyutu, Güneş Sistemi’nin keşfedilmeyi bekleyen Kuiper Kuşağı’ndaki cisimlerin boyutu ve yapısı hakkında ipucu saklıyor.
Plüton ve en yakındaki uydusu Charon’daki izler, Kuiper Kuşağı’ndaki buzul gök cisimlerinin zamanla birleşerek oluştuklarını savını şüpheye düşürüyor. Tersine, Kuiper’deki birçok cismin onlarca değil, 1,5 kilometreden daha küçük çapa sahip olduğu düşüncesi güçleniyor.
New Horizons’ın Ocak 2019’da ulaşması beklenen 2014 MU69, Güneş Sistemi’nin ‘antik yapı taşları’ hakkında en önemli bilgileri sunacak ilk ‘buzul veri bankası’ olacak.
Kaynaşan uydular
Nature dergisinde değinilen en son bulgular, Plüton’un beş uydusunun yapısı ve yörünge hareketi hakkında. Tıpkı Ay’da olduğu gibi Güneş Sistemi’ndeki birçok uydu gezegenlerine sadece tek bir yüzünü gösteriyor. Gezegen ve uydunun senkronize dönüş hareketinden kaynaklanan bu durum, Plüton sistemi için geçerli değil.
Plüton’un küçük uyduları yaramaz veletler gibi gereğinden fazla hareket ediyor. En dıştaki Hydra, Plüton etrafındaki bir dönüşü esnasında kendi ekseninde 89 kez dönüyor. Gökbilimciler, sistemdeki en büyük uydu Charon’un çekim kuvvetiyle düzensizliği artırdığı görüşünde.
Plüton uyduları beklenenden fazla titreşim hareketi gösterdiği gibi, Kerberos ve Hydra’nın birden çok parçanın birleşimini temsil ettiği düşünülüyor. SETI Enstitüsü’nden Mark Showalter, “Charon’u ortaya çıkaran büyük çarpışmanın sonrasında Plüton’un bugün olduğundan daha fazla uydusu bulunduğunu tahmin ediyoruz” ifadesini kullandı.
Astronomi konferansında yer alacak bilgilere göz atmak için: http://pluto.jhuapl.edu/News-Center/Press-Conferences/November-9-2015.php
NASA New Horizons sayfasına bakmak için: http://www.nasa.gov/mission_pages/newhorizons/main/index.html