New Horizons uzay aracı, Güneş Sistemi’nin ‘Everest’i olarak kabul edilen Plüton’a ulaşarak astronomi tarihinde bir devrin kapanmasını sağladı. Neptün Ötesi Nesneler’den ilkini temsil eden Plüton’a erişilmesinin ardından, New Horizons’ın yolculuğu Güneş Sistemi’nin etrafını saran buzul halkaya doğru devam edecek. Buz ve karanlığın hakim olduğu Güneş Sistemi’nin üçüncü safhasında, bizleri ’10’uncu gezegen’ ve diğer birçok gizemli gök cismi bekliyor.
Mars’a ait ilk fotoğrafları çeken Marine-4, Kızıl Gezegenin yörüngesine 14 Temmuz 1965’te girmişti. Aradan tam 50 yıl geçtikten sonra, New Horizons 14 Temmuz 2015 günü Plüton’a en yakın mesafeye gelerek buzul gezegeni görüntüledi. Kozmik ölçekte birkaç milisaniye süren 50 yılda, insanlık Mars’tan Plüton’a erişmeyi başardı ve yeni bir uzay-keşif çağını başlattı. Bu çağ, Mars ile Jüpiter arasında yatan Asteroit Kuşağı’nın iç gezegenler ve gaz devleri olarak ayırdığı Güneş Sistemi’nin bugüne kadar gözlemlenen kısmının ötesine geçiyor.
Plüton’un başlangıç noktasını temsil ettiği Neptün Ötesi Nesneler (TNO), astronomi kitaplarının en eksik kalan sayfalarını oluşturuyor. New Horizons, Neptün’ü 1989’da görüntüleyen Voyager-2’den 26 yıl sonra TNO bölgesinde ilk keşfi yapan uzay aracı oldu. Plüton keşfi birçoğumuzun tanık olduğu en tarihi olaylardan biri şüphesiz; ancak Kuiper Kuşağı’nda yıllarca yol alacak New Horizons için macera henüz yeni başlıyor.
Kozmik ‘adli tıp’ zamanı
Kuiper Kuşağı, milyarlarca yıl öncesinin kozmik savaş alanını temsil ediyor. Güneş Sistemi’nin oluştuğu 4,6 milyar yıl öncesinde, Kuiper Kuşağı’nda birbirleriyle çarpışan sayısız gök cismi, oluşturdukları gezegen ve uyduların yanı sıra bir o kadarını yok etti ve dev bir patlamanın enkazı gibi etrafa saçtı. Milyarlarca içinde sakinleşen ve Güneş’in ışıklarının yetişmediği karanlıkta mutlak sıfıra yakın bir değerde dolanan trilyonlarca gök cisminin birçoğunu, kuyrukluyıldızlar oluşturuyor.
Jüpiter başta olmak üzere gaz devlerinin çekim gücüyle bazen Güneş Sistemi’ne giren kuyrukluyıldızların dışında, Kuiper Kuşağı hiç tanımadığımız bir yer. California Teknoloji Enstitüsü’nden (Caltech) Mike Brown, milyarlarca yıl öncesinden kalan enkazı ‘Güneş Sistemi’ne saçılmış kan izlerine’ benzetiyor. Kuruyan kan izleri gibi Kuiper Kuşağı’ndaki enkaz da donmuş birer delil olarak bekliyor. New Horizons ve sonrasında gelecek görevlerde, bu deliller incelenerek Güneş Sistemi’nin kökenine ait en kesin bilgilerin ortaya çıkarılması hedefleniyor.
Kuiper Kuşağı’nda cevabı aranan en önemli soru, 67P kuyrukluyıldızını gözlemleyen Rosetta’nın bulmaya çalıştığı ile neredeyse aynı: Yaşamı oluşturan su ve amino asitler nereden geldi? Üzerinde mikrobiyolojik yaşam olduğuna dair izler sunan 67P’nin ardından New Horizons’ın elde edeceği bilgiler, Güneş Sistemi’nin doğumunun çok daha uzaklarda başladığını ortaya koyabilir.
Aynı sorunun ardından gidiyor olsalar da, New Horizons’ın görevi Rosetta’ya kıyasla çok daha heyecan verici olacak. Ne de olsa, uçsuz bucaksız bir kozmik diyarda görecekleri tek bir kuyrukluyıldızından daha fazla.
Plüton ‘kral’ unvanını geri aldı
Kuiper Kuşağı üzerindeki merakı giderek artıran ve Plüton’un kaderini doğrudan etkileyen bir gelişme, 2003 yılında yaşandı. Palomar Gözlemevi’ndeki Samue Oschin Teleskobu’nu kullanan Mike Brown ve ekibi, Plüton ötesinde yatan ilk Neptün ötesi gök cismini keşfetti. 2003 UB313 adı verilen gezegenin varlığı, Temmuz 2005’te açıklandı. Eris adı verilen gezegenin keşfi oldukça şaşırtıcı oldu çünkü Güneş Sistemi’nin ana düzlemine 45 derecelik eğimle konumlanmış bir yörüngede yer alıyordu.
Plüton’dan yüzde 27 daha büyük olduğu belirtilen ’10’uncu gezegen’, Uluslararası Astronomi Birliği’nin (IAU) apar topar toplanmasını sağladı. Prag’da 2006’da düzenlenen konferansta, ‘Güneş Sistemi’ndeki ‘en büyük dokuzuncu gezegen’ unvanını alan Eris’, Plüton’un ‘cüce gezegen’ ilan edilmesine neden oldu. Plutokiller (Plüton katili) lakabı alan Mike Brown, bugün Twitter’da bu ismi kullanıyor.
New Horizons’ın ölçümleri ise Brown’ın lakabını çürüğe çıkardığı gibi IAU tarafından en kısa zamanda yeni bir konferans yapılması gerektiğini ilan etti. Sebep, Plüton’un gerçek ölçülerinin, aslında Eris’ten daha büyük olduğunu gözler önüne sermesi. Plüton, 2,370 kilometrelik çapıyla 2,326 kilometrelik Eris’ten büyük. Kısaca, Kuiper Kuşağı’nın bilinen en büyük gezegeni.
Brown, Discovery News’e yaptığı yorumda esprili bir şekilde gülerken, ‘Eris’in kütlesi yüzde 30 daha fazla’ diyerek dikkatleri bozmaya çalışıyor.
“1,000 Plüton bulabiliriz”
Güneş etrafındaki bir turu 556,7 yılda tamamlayan Eris, Kuiper Kuşağı’nda kendisinden önce ortaya çıkarılan gök cisimlerine kıyasla en önemli keşiflerden biri oldu. New Horizons ekibinin başında yer alan Soutwest Araştırma Enstitüsü’nden Alan Stern, Eris’in keşfedilmesinin ardından ‘bekledikleri keşfin geldiğini’ ifade etti.
Stern, 90’lı yıllarda ‘Kuiper Kuşağı’nda 1000 Plüton olabileceğini, hatta bilgisayar modellerine göre Güneş Sistemi’nin ücra köşelerinde Mars büyüklüğünde gezegenlerin saklandığını’ öne sürmüştü. Kısaca, Samanyolu’nun sarmal kollarında bir toz zerresi olan Güneş Sistemi’nin, Yay Takımyıldızı (Sagittarius) boyunca uzanan kısmında uçsuz bucaksız bir bölgesi daha var.
Brown’ın dikkat çektiği nokta ise her ne kadar benzer görünseler de Plüton ve Eris gibi birçok Kuiper Kuşağı cisminin birbirinden farklı olması. Plüton, içi buz dolu, nitrojen ve metan ağırlıklı bir kayayı andırırken, Eris dışı buz kaplı içi kayalık bir gezegeni temsil ediyor.
New Horizons, milyarlarca kilometre öteden anlaşılması çok güç olan detayları kısa zamanda çözümleyecek ilk Kuiper elçisi. Eris o kadar uzakta ki, 31 Ekim 2003’te tespit edilmesinin ardından hareketinin anlaşılması Ocak 2015’e kadar süren analizlerle belli olabildi. Hatta, gezegenin keşfi daha geç açıklanacaktı ama araya hacker’lar girdi.
Hacker’lar hangi amaca hizmet bilinmez, Eris’in yanı sıra Makemake ve Haumea’nın keşiflerini içeren bilgilere ulaştı. Brown ve ekibi hızlı davranarak Eris’in keşfini duyurdu ve hacker’lara ilk kez bir gezegen keşfi duyurma şansı tanımadı.
İlk hedef neredeyse kesinleşti
New Horizons, 16 Temmuz’da sona eren dokuz günlük Plüton sisteminin ardından son sürat (saatte ortalama 52 bin kilometre) Neptün Ötesi Nesneler’in arasına ilerken, ana hedefine olan manevrayı henüz yapmadı. Temmuz sonu itibariyle Plüton sisteminden topladığı 50 Gigabit verinin ancak yüzde 5’ini Dünya’ya gönderen New Horizons, saniyede 2 kilobit’lik aktarım hızıyla daha birkaç ay veri transferiyle uğraşacak.
Veriler aktarılırken, New Horizons için belirlenen iki potansiyel hedeften birinin kesinleşmesi bekleniyor. 2014 MU69 ve 2014 PN70 adları verilen iki gök cismi, Plüton’dan yaklaşık 1,6 milyar kilometre mesafede yer alıyor. NASA, New Horizons görevindeki ismi PT1 olan 2014 MU69’un, ilk hedef olmasına daha sıcak bakıyor. Sebebi, New Horizons’ın 30-40 kilometre genişliğindeki donmuş gök cismine ulaşmak için mevcut yakıtının sadece yüzde 35’ini harcayacak olması.
Hubble Uzay Teleskobu’nun (HST) Haziran-Ağustos 2014’te gerçekleştirdiği gökyüzü taramasında keşfedilen ve beş fotoğrafı elde edilen PT1, daha iyi bir hedef keşfedilmezse, Ocak 2019’da New Horizons’ı ziyaretini bekliyor diyebiliriz. New Horizons’ın sağ salim geçmesi beklenen yolculuk sonunda, PT1’i 60 bin kilometreden görüntülemesi hedefleniyor.
New Horizons neler görecek?
PT1’in özelliği, Plüton’dan çok farklı bir geçmişe sahip olması. ‘Soğuk Klasik Kuiper Kuşağı’ nesneleri arasında giren PT1, 4 milyar yıl önce Uranüs ile yer değiştiren Neptün’ün Güneş Sistemi dışına süpürdüğü sayısız gök cisminden biri.
Plüton, Neptün’ün çekim gücüyle Güneş etrafında sabit bir yörüngeye oturan ve halen jeolojik canlılık gösteren bir gezegen. PT1 gibi ‘dışlanmış’ olanlar ise milyarlarca yıldır değişim göstermeden bekleyen birer buz kütlesi. Bu halleriyle, Güneş Sistemi’nin geçmişine ait bilgiler saklayan kasalardan farksızlar.
PT1’den yıllar sonra gelmesini beklediğimiz bilgilerin yanı sıra, New Horizons’ın Eris ve uydusu Dysnomia ile diğer Neptün Ötesi Nesneler’den bilgi toplaması da mümkün. Eris ile aynı günlerde ortaya çıkarılan Makemake ve Haumea’nın yanı sıra, daha önce keşfedilen Sedna, Quaoar ve Orcus, Kuiper Kuşağı’nda merak edilen gizemli gezegenler sadece birkaçı.
Roma mitolojisinde yeraltı dünyasının hükümdarı olan Plüton, Kuiper’in bekçiliğini yaparken, Romalıların yok ettiği Etrüskan kültüründe yeraltına düşenleri cezalandıran Tanrı Orcus, halen keşfedileceği günü bekliyor. O gün ne zaman gelir bilinmez ama insanlığa sınırlı olduğu yerden uzaklaşmak ve daha fazlasını keşfetmek için çok daha güçlü bir ilham vereceği kesin.