İçinde yaşadığımız evren yaklaşık olarak 13 milyar yaşında. Dünyamız ise yaklaşık 5 milyar yaşında olmakla birlikte ilk canlılar 3.5 milyar yıl önce ortaya çıktı. İlk canlılar tek hücreli ve hücre çekirdeği bulundurmayan, okyanusta yaşayan, “prokaryot” olarak isimlendirilen canlılardır.
Prokaryotların en önemli özelliği, hücre içi ortamının hücre dışından farklı olması, homeostasi denen bir iç denge bulundurması, çevresiyle madde alışverişi yapabilmesidir. Kısacası canlılığın var olması için önemli kriterleri sağlayan prokaryotlar dünyada yaşamı başlatmıştır demek çok da yanlış olmayacaktır. Prokaryotlardan sonra ortaya çıkan canlılar yani “ökaryotlar”, prokaryotların aksine hücre çekirdeği bulundururlar ve çok hücreli olabilirler. Bilinen en eski ökaryot fosili 1.8 milyar yıl öncesine aittir ve ilk ökaryotlar tek hücrelidir. Çok hücreli ökaryotların ortaya çıkışı yaklaşık 500 milyon yıl sonrasına dayanmaktadır. Hayvanların ortaya çıkışı ise ilk çok hücreli ökaryotların ortaya çıkışından 1 milyar yıl sonrasına dayanıyor.
3.5 milyar yıllık canlı evrimi sürecinde Dünya tekdüze ve stabil şekilde ilerlememiştir. 2.7 milyar yıl önce fotosentetik prokaryotların evrimiyle birlikte atmosferdeki O2 miktarının artmasıyla başlayan “Oksijen Devrimi” Darwinsel evrimin de öngördüğü gibi bazı prokaryot türlerinin yok olmasına, hayatta kalanların ise yeni ortama adapte olmasına sebep oldu ve hayvanlar ile bitkilerin evriminde büyük rol oynadı. Kambriyen Patlaması gibi çeşitli hadiseler canlı sayısının artmasına sebep olurken kitlesel yok oluşlar canlı çeşitliliğinin azalmasına, bulunan canlı türlerinin önemli bir kısmının yok olmasına sebep olabilir.
Canlı türlerinin yok olması doğada sürekli olarak gerçekleşmektedir. Hatta günümüzde var olan canlılar gelmiş geçmiş tüm canlıların %4’lük bir kısmını kapsamaktadır yani %96’sı yok olmuştur fakat kitlesel yok oluşlar, her zaman gerçekleşen yok oluş mekanizmasından farklı olarak canlıların çevresinde küresel bir değişimle birlikte ortaya çıkan ve devasa miktarda canlı türünün yok olmasıyla sonuçlanan bir süreçtir. Küresel çevre değişimine farklı şeyler sebep olabilir. Başlıca örnekler küresel sıcaklığın aşırı yükselmesi veya aşırı düşmesi, su kaynaklarının tükenmesi, gezegene meteor veya başka gök cisimlerinin çarpması olabilir. Günümüzde bilinen 5 tane kitlesel yok oluş bulunmaktadır. Oksijen izotopları kullanılarak yapılan grafiklerde kitlesel yok oluşların dünya sıcaklığının arttığı senaryolarda daha çok ortaya çıktığı ve yaşanan 5 kitlesel yok oluştan 3 tanesinin dünya genelinde yükselen sıcaklıklara bağlı olduğu belirlenmiştir. Beş kitlesel yok oluştan Permian ve Cretaceous kitlesel yok oluşları dünyada büyük etkilere yol açmıştır.
Permian ve Cretaceous Kitlesel Yok Oluşları
Permian kitlesel yok oluşunda deniz canlılarının %96’sı, 27 böcek türünden 8 tanesi yeryüzünden silinmiş ve karadaki canlılar da etkilenmiştir. Permian kitlesel yok oluşuna volkanik bir patlama sonucu Batı Avrupa’nın yarısını yutacak kadar geniş bir alana yayılan ve yüzlerce metre kalınlığa ulaşan lavlar sebep olmuştur. Yaklaşık 250 milyon yıl önce gerçekleşen bu kitlesel yok oluş Paleozoik dönemden Mezozoik döneme geçişe yol açmıştır. 66 milyon yıl önce gerçekleşen Kretas (Cretaceous) kitlesel yok oluşu ise dinozor gibi kara canlıları ile birlikte deniz canlılarının yarısı yok etmiştir.
Meteorlarda bol miktarda bulunan İridium isimli elementin Kretas kitlesel yok oluşuyla birlikte artışına dayanarak bu kitlesel yok oluşun dünyaya bir meteor çarpması sonucu gerçekleştiği düşünülmektedir. Bu kitlesel yok oluş ile Mezozoik dönem son bulmuş ve günümüzde içinde bulunduğumuz Cenozoik dönem başlamıştır.
Kitlesel Yok Oluşların Sonucu
Kitlesel yok oluşlar sonucu dünya çapında yaşanan çevre ve popülasyon değişimi hayatta kalmayı başaran canlıların yeni çevrede dominant duruma geçmesine ve yeni bir evrimsel sürecin başlamasına yol açar. Eski çevreye uyum sağlamış canlılar hayatta kalsa bile değişmiş çevreye uygun değilse yok olabilir. Örneğin Permian kitlesel yok oluşunda 1.6 milyon km2 bir alan lavla kaplanmış, CO2 birikimiyle birlikte dünyanın sıcaklığı 6 derece yükselmiş, okyanusların asitlik derecesi de değişmiştir.
Yükselen asitlik ve CO2 birikimiyle birlikte deniz canlıları tarafından ihtiyaç duyulan bazı maddeler hücreleri tarafından alınamamış ve deniz canlıları dramatik şekilde bu durumdan etkilenmiş hatta yok olmuştur. Benzer şekilde Kretas kitlesel yok oluşunda dinozorların yok oluşu memelilerin evrimine yol açmıştır. Kuşlar bu dönemde hayatta kalmayı başaran dinozorların soyundan evrimleşerek günümüze ulaşmışlardır. Kretas kitlesel yok oluşuyla birlikte dinozorlar yok olmasaydı belki bugün insanlar evrimleşemezdi ya da bildiğimizden farklı bir evrimsel yol izleyerek çok farklı bir fizyolojiye sahip olabilirdi.
Altıncı Kitlesel Yok Oluş Yolda Mı?
Bugüne kadar tespit edilen beş kitlesel yok oluştan üç tanesinin dünyada yükselen sıcaklıklara bağlı olduğu tespit edilmiştir. İnsan hareketlerine bağlı olarak dünyamızın sıcaklığı günden güne yükselmektedir ve bu yükseliş Sanayi Devrimi’nden sonra katlanarak devam etmiştir. Bu yükseliş bilim insanlarının aklına “Altıncı kitlesel yok oluş yolda mı?” sorusunu getirmektedir.
2020 yılında Dünya, sıcaklık rekoru kırarak 1880’den beri ölçülen en yüksek sıcaklığa ulaşmıştır. 2011-2020 yılları arasında sıcaklık artışı 1°C’den fazla olmakla birlikte her geçen 10 yılda yükselişin miktarı da artmaktadır. 1850-1900 yılları arasında sıcaklık artışı 0,9°C derece olarak tespit edilmişti. 2050 yılına kadar küresel sıcaklık artışının 3-5 derece olacağı ve bölgesel sıcaklık artışlarının 8-10 derecelere kadar yükselebileceği tahmin ediliyor.
Hükümetler, gerekli önlemleri alarak küresel sıcaklık artışını 1.5-2°C arasında tutmayı planlıyor. Son 10 yılda 1°C sıcaklık artışı yaşayan Dünya, gerekli önlemler alınmazsa 2050 sonrası altıncı bir kitlesel yok oluşun eşiğine gelebilir. Bu sıcaklık artışlarıyla birlikte deniz canlıları ve kutuplar dramatik şekilde etkilenmekte, bazı canlılar yok olma tehlikesiyle karşı karşıya gelmektedir. Eriyen kutuplarla birlikte insanlığın daha önce hiç karşılaşmadığı yeni bakteri ve virüs türlerinin de ortaya çıkma ihtimali bulunmaktadır. Yani gerekli önlemler alınmazsa altıncı kitlesel yok oluşu yaşamasak bile COVID-19 salgınından çok daha zorlu salgınlarla karşılaşabiliriz.