Perşembe, Kasım 21, 2024
More

    Karanlığa düşüş: Bir ölümden sonra deneyim hikayesi – I. Bölüm

    I. Bölüm: Cehenneme Davet

    1947’de doğan Howard Storm, 1985 senesinde Kuzey Kentucky Üniversitesinde Sanat Bölümü profesörü olarak görev yapmaktadır. Aynı sene öğrencileri ile müze gezileri yapmak için gittiği Paris’te rahatsızlanarak hastaneye kaldırılır. Karın zarı iltihabı çok ilerlemiş olan Storm, Haziran ayında gerçekleşen bu olayda hastanede uzman doktor bulunmadığı için gittikçe kötüleşir. Gerçek hayatta oldukça bencil, küstah ve ateist olduğu bilinen Storm, hastane odasında hayatını kaybeder.

    Storm, yaşadığı tüm tecrübe ve düşüncelerini 2000 yılında yazdığı “My Descent Into Death” adlı kitapta anlatmıştır.

    Aşağıda verilen hikâye Storm’un kendi anlatımı ile internetteki bir kaynakta yayınlanmış, tarafımdan Türkçeye çevrilmiştir.

       ***

    Karıma hoşçakal demek için çabalarken duygularım ile güreşiyordum. İçinde bulunduğum duygusal ıstırap yüzünden ona bir hoşça kal olarak, diyebileceğim en net şekilde “seni seviyorum” diyordum.

    Bir nevi rahatlamanın ardından gözlerimi kapadım ve sonu beklemeye başladım. Bu olmalıydı diye düşündüm. Bu o koca hiçbir şeydi, büyük karanlık, içinden hiçbir zaman uyanamadığınız, var oluşun sonu. Bu hayatın ötesinde hiçbir şey olmadığına kesin olarak emindim, çünkü bu çok akıllı insanların düşündüğü şeydi.

    Bu stresi yaşarken, aklıma bir dua ya da bunun gibi bir şey hiç gelmedi. Böyle bir şey hakkında önceden hiç düşünmemiştim. Eğer Tanrı’nın adını ağzıma aldıysam sadece küstahlık yapmak için bunu yapmıştım.

    Bir süre boyunca uyuyor ya da baygınmışım gibi bir hisse kapıldım. Ne kadar sürdüğünü anlayamadım, fakat çok garip hissettim ve sonunda gözlerimi açtım. Şaşkınlık içinde kaldım çünkü yatağın yanı başına ayakta duruyordum ve yatakta yatan bedenime bakıyordum.

    İlk tepkim “Bu saçmalık, burada ayakta dikilip kendime bakıyor olamam, bu mümkün değil!” demek oldu.

    Bu benim beklediğim şey değildi, bu olmamalıydı. Halen hayatta mıydım? Ben unutulmak istiyordum. Halen vücudum olan şeye bakıyordum ve bana o an fazla bir anlam vermiyordu.

    Neler olduğunu anlamaya başladığım zaman kendimi üzgün hissettim. Karıma bağırıp haykırmaya başladım ama o sadece orada bir kaya gibi oturuyordu. Bana bakmadı, hareket etmedi, ben dikkatini alabilmek için küstahça şeyler dâhil birçok şey dedim. Şaşırmış, üzgün ve sinirli olarak aynı şeyi oda arkadaşım üzerinde denedim. Ama o da bir tepki vermedi. Bu gerçek olmalıydı. Yumruklarımı sıktım ve sadece bu hareketle avucumda oluşan hissin gücü ile şaşırdım.

    Sonra ismimi duydum. “Howard, Howard… Buraya gel.”

    Sesin nereden geldiğini düşünürken kapı aralığından geldiğini anladım. Birbirinden farklı sesler beni çağırıyordu.

    Onlara kim olduklarını sordum ve bana “Buraya seninle ilgilenmek için geldik, seni düzelteceğiz. Bizimle gel” dediler.

    Onlara tekrar kim olduklarını, doktor ve hemşire mi olduklarını sordum. Bana hızlı olmam gerektiği gibisinden bir his verdiler ve kapı aralığına çağırdılar.

    Biraz isteksizce koridora çıktım ve kendimi bir sis veya duman içinde buldum. Açık renge sahip bir dumandı. Ellerimi görebiliyordum ancak bana seslenenler yaklaşık 10 metre uzağımdaydılar ve onları net bir şekilde göremiyordum. Onları görebilmek için yaklaştıkça onlar hızla kendilerini sisin içine doğru çekiyorlardı. Bende sisin içinde metrelerce ilerlemeye başladım.

    Garip varlıklar onlarla gelmem için beni acele ettirmeye devam ettiler. Onlara sürekli nereye gittiğimizi sordum, onlar da bana “Acele et, birazdan göreceksin” dediler. Hiçbir şeye cevap vermiyorlardı, tek yaptıkları onları takip etmem için ısrar etmeleriydi. Bana sürekli olarak acımın anlamsız ve gereksiz olduğunu söylüyorlardı. Bana (argo bir şekilde) “Acı Saçmalıktır!” dediler.

    ***

    Kilometrelerce yol aldığımızı biliyordum, ancak ilginç bir şekilde geriye bakıp vücudumun olduğu hastane odasını görebilmem gibi bir yeteneğim vardı. Vücudum halen orda hareketsiz bir şekilde yatağın üzerinde yatıyordu. O an odanın üzerinde yüzdüğümü ve aşağı bakıyor olduğumu düşündüm. Milyonlarca kilometre uzaktaymışım gibi geliyordu. Odaya geri baktığımda karımı ve oda arkadaşımı gördüm ve bana yardım edemeyecek durumda olduklarını anladığımda, beni çağıran insanlarla gitmeye karar verdim.

    Oldukça uzun bir mesafe yürüdükten sonra bu varlıklar tüm etrafımı sardı. Sisin içinde bana yol açıyorlardı. Bunlar ne kadar sürdü bilmiyorum, deneyimim tam bir zamansızlık hissi içinde gerçekleşti. Her şey ne kadar sürdü bilemiyorum ama sanki günler, haftalar sürmüş gibi uzun bir zaman geçmişti.

    Biz ilerledikçe sis daha kalın ve karanlık bir hal aldı ve insanlar değişmeye başladı. İlk başlarda çok hareketli ve mutlu gözüktüler, ancak biraz daha ilerledikten sonra birkaç tanesi agresifleşti. Ben ne kadar sorgulayıcı ve meraklı hale gelirsem onlar da o kadar zıt, kaba ve otoriter bir hal sergilemeye başladılar. Hastanede giydiğim önlük yüzünden çıplak kalan arka tarafımla alay etmeye başlamaya, ne kadar zavallı olduğum konusunda eğlenmeye başladılar. Onların benim hakkımda konuştuklarını anlayabiliyordum ve tam olarak ne konuştuklarını sorduğumda “Şşşşt, seni duyabilir, seni duyabilir!” diye cevap veriyorlardı.

    Daha sonra bazılarının agresif davrananları uyardıklarını gördüm. Onları duyduğumu anlayınca korkup kaçmamı engellemek için diğerlerini dikkatli olmaları konusunda uyarıyorlardı. Ben ne olduğunu anlayabilmek için ne olduğu sorarken onlar susmamı ve onları takip etmemi söylediler. Onların saldırgan tavırları ile gerginleşmiştim ve geri dönmek istedim ancak nasıl geri döneceğimi bilmiyordum. Kaybolmuştum. Gerçek hayatla bağlantı kurabileceğim hiçbir içerik görmüyordum. Sadece sis ve yapışkan, nemli bir zemin vardı. Yön kavramı ise mevcut değildi.

    Onlar ile olan tüm iletişimim insanlar arasında olduğu gibi direkt olarak gerçekleşti. Ne düşündüğümü bilmiyorlarmış gibiydi, bende onların ne düşündüğünü bilmiyordum. Kesin olan bir şey varsa, bu yalancı olduklarıydı ve onlarla kaldığım sürece yardımdan uzaklaşacaktım.

    ***

    Saatler önce ölmeyi ve acımı sonlandırmayı istemiştim. Ancak şimdi her şey tamamen yabancı ve vahşi bir grup insanla karanlığın içine giderken daha kötü bir hal almıştı. Bana hızlı olmam için bağırmaya ve hakaretler etmeye başladılar. Hiçbir sorumu da yanıtlamıyorlardı.

    Sonunda daha fazla ilerlemeyeceğimi söyledim. O anda tamamen değiştiler. İyice saldırganlaştılar ve onlarla beraber gelmemi söylediler. Birkaç tanesi bana vurmaya ve itip kakmaya başladı. Ben de onlara vurarak cevap verdim.

    Bu onlar için bir nevi oyundu. Ben eğlencelerinin merkeziydim. Benim acım onların eğlencesi oldu. Benim canımı yakmak isteyen bir halleri vardı, tırmalayarak ve ısırarak bana saldırıyorlardı. Ne zaman bir tanesini üzerimden atsam, onun yerine beş tane birden üzerime geliyordu.

    O esnada ortam tamamen karardı ve ben onları 20–30 tane zannederken sayılamayacak kadar çok olduklarını fark ettim. Her biri bana verdikleri acıyı bir spor olarak görüp geliyordu. Onlara karşı kendimi savunmam iyice neşelerini arttırdı. En aşağılayıcı şekilde bana hakaret etmeye başladılar. Onlara karşı koymaya devam ettikçe onları beni dövmek için bir acele içinde olmadıklarını fark ettim. Kedinin fare ile oynaması gibi benimle oynuyorlardı. Her saldırı yığınla hakaret ile geliyordu. Bir süreden sonra etimden parçalar koparmaya başladılar. Korku içinde parçalara bölündüğümü ve eğlencelerini sürdürmek için yavaş yavaş ve canlı bir şekilde yenileceğimi anladım.

    O an beni ayartan ve saldıran varlıkların insan dışında her şey olabileceklerini anladım. Onları anlatabileceğim en iyi tanım, insanlıktan tamamen alıkonmuş varlıklar olduklarıydı. Bazıları diğerlerine ne yapmaları konusunda bir şeyler diyebiliyorlardı ancak ben bir hiyerarşi ya da örgüt yapısı namına bir şey görmedim. Biri tarafından kontrol edilen ya da yönlendirilen şeyler gibi değildiler. Tamamen vahşet ve kötülük tarafından yönlendirilmiş bir çeteydiler.

    Tüm mücadele esnasında hiç acı çekmediğimi fark ettim. Görünümlerinin dışında insanüstü ya da insan dışı hiçbir özellikleri yoktu. İlk karşılaşmamız esnasında giyinik olduklarını düşünmeme rağmen fiziksel temasımız ve yakınlaşmamız esnasında hiçbir giysi benzeri şey görmedim.

    Uzunca bir süre ve iyice direndikten sonra tükenmiştim. Olduğum yere yığıldıktan sonra onlar da daha fazla eğlenemeyeceklerini görerek sakinleşmeye başladılar. Daha fazla bir eğlence kaynağı olamadığım için varlıklar hayal kırıklığına uğramıştı ancak bazıları halen hiç eğlenceli olmayan saçma hareketlerine devam ediyordu. O anda bayağı parçalanmış durumdaydım. Halen bana laf atanlar vardı, ben ise yerde kendimi savunamayacak şekilde parçalanmış bir şekilde yatıyordum.

    ***

    O an gerçekleşen şey tam olarak… Bunu anlatmaya çalışmayacağım. İçimden gelen bir ses duydum, kendi sesimi. Bana “Tanrı’ya dua et” diyordu. Ancak aklım bana “ben dua etmeyi bilmiyorum, hiçbir dua bilmiyorum” şeklinde cevap verdi.

    Orada karanlığın içinde onlarca, belki de yüzlerce garip yaratığın ortasında parçalanmış olarak yatıyorsunuz. O anki durum tam olarak ümitsizdi ve Tanrı’ya güvenip güvenmem önemsiz bir halde her yardıma ihtiyacım vardı. O an ses tekrar bana Tanrı’ya dua etmemi söyledi. Bu benim bilmediğim bir ikilem gibiydi. Ses bana üçüncü kez Tanrı’ya dua etmemi söyledi.

    Ben şu şekilde dua etmeye başladım: “Tanrı benim çobanımdır, ben istememeliyim… Tanrı Amerika’yı korusun” ve her şey dinsel bir çağrışım yapmaya başladı. Etrafımdaki insanlar üzerlerine kaynar yağ dökmüşüm gibi delirdiler, bana bağırmaya ve çığlık atmaya başladılar. Durmamı, Tanrı’nın olmadığını, beni duyamayacağını söylediler. Bana küfrettikleri gibi benden sanki zehirliymişim gibi uzaklaşmaya başladılar. Geri çekilirlerken daha güçlü çığlık atmaya başladılar ve benim bir korkak olduğumu söylediler.

    Ben de onlara “Cenneti yaratmış olan Tanrımız” gibisinden bağırarak cevap verdim. Bu bir süre devam etti, sonradan hepsinin gittiğini fark ettim. Tek başıma kalmıştım ve kilise vaazları gibi bağırıyordum. Bu vaazların yaratıklar üzerindeki etkisi beni sevindirmişti.

    Orada uzunca bir süre içinde yattıkça, ümitsizlik, karanlık ve mutsuzluk içindeydim ve ne kadar süreceğini ölçmem mümkün değildi. Orada, bilinmeyen bir yerde parçalanmış ve yaralanmış bir şekilde yatıyordum. Tüm gücüm gitmişti. Vücudumdaki her parça enerjisini tüketmiş gibi yok olmaya başladığımı hissediyordum. Çürüdüğümü ya da karanlığa gömülmeye başladığımı sandım…

    İkinci Bölüm: İsa Tarafından Cehennemden Kurtarılma

    EN COK OKUNANLAR

    İlgili Makaleler