İnsan beyninin keşfedilmeyi bekleyen sırlarından bir tanesi, üstün algı yeteneği kazandıran bir genetik mutasyona dayanıyor. Sinestezi, dünyamızın saklı görünümünü fark etmemizi sağladığı gibi, bilim insanlarının çözmeye çalıştığı en zor bulmacalardan biri.
Sanal gerçeklik (VR) alanında gelecek yıl yaşanmaya başlayacak olan rekabet, kafasını dijital ekranlardan kaldıramayan insanlığı 110 derece görüş açısında 3D bir dünyaya sokacak. Önümüzdeki beş sene içinde günlük yaşantımızın her alanına yayılması beklenen VR başlıkları, hayatı bugünküne kıyasla çok daha kabul edeceğimiz yeni bir boyuta sokacak.
Algı yeteneklerimizi zorlayacak yeni teknolojiler bir kenarda dursun, aramızda doğal olarak dünyayı farklı görme yeteneğine sahip çok sayıda insan var. Sanat ve müzik alanında alışılmışın dışında eserler ortaya koyan bu insanlar aynı zamanda bilimsel araştırmalar için de önem taşıyor. Tıpkı süper vizyon gibi beynin üstün algı gücü kazanmasını sağlayan sinestezi, gerçek ve dijital dünyanın sentezi olacak gelecekte daha da büyük bir önem kazanabilir.
Dünyayı dijitalden farklı algılamak
Sinestezi, göz ve kulaklardan beyne gönderilen sinyallerin, ışık ve sesten daha fazlası olarak algılanmasını sağlayan bir yetenek. Sinesteziye sahip insanlar sesleri renk, renkleri koku, kelimeleri ise tat olarak algılayabiliyor.
Bilim insanları her 100 insandan birinde iki duyunun ‘karıştığı üstün algı yeteneği’ olduğunu düşünüyor. Bazılarımız bu yeteneğini tam olarak fark edemiyor, birçoğumuz ise ara sıra yaşadığımız tecrübeleri yanılsama sanarak yanından geçebiliyoruz. Renkleri, sesleri veya kelimeleri doğrudan farklı biçimde algılayan ve bunu kullanabilen insanlara ise 2 binde bir rastlandığı düşünülüyor.
Bir rakam bir tat olabilir
Sinestezinin en çok görülen şekli, kelimelerin, harflerin veya rakamların belirgin renkler olarak algılanması. Özellikle görme ve işitme duyusu sinestezi ile modifiye edilmiş olan insanlar çalışmalarıyla kolaylıkla fark edilebiliyor. Öte yandan, sinestezi bazıları için karmaşık renkler veya tatlar oluşturarak rahatsız edici olabiliyor. Tüm bu farklılıkların algılanma ve ortaya konulma şekli, sinirbilim alanındaki bilim insanlarına duyularla elde edilen bilginin beyinde nasıl işlendiğini farklı bir dilde anlatıyor.
Yazar Georgina Ferry, sinestezi üzerinde yaptığı araştırmalarda bu özelliğe sahip insanların duyularını belirgin şekillerde ortaya koyduğunu fark etmiş. Deneklerden James Wannerton; kıyma, kayısı ve domates çorbası gibi yiyeceklerin adını duyduğunda ağzında farklı tatlar hissetme yeteneğine sahip. İşin kötüsü, bu tatlar tamamen bağlantısız nesneler olabiliyor.
Kayısı, ‘masa’ tadı verirken, domates çorbası bir kitabın tadını hatırlatıyor. Dahası, Wannerton kulak pisliği dendiği zaman ağzında ‘telefon’ tadı hissediyor.
Geçmişten günümüze uzanan deneylerde benzer birçok örneğe rastlamak mümkün. Sinesteziye sahip bir kişi C harfini kırmızı, F’yi mavi veya 9 rakamını mavi görebiliyor.
Genetik temeli nasıl oluşuyor?
Yukarıda verilen örneklere bakıldığında sinestezinin nasıl kafa karıştırıcı olduğunu anlamak mümkün. Bilimsel araştırmalar da bu özelliğin beyindeki sinirlerin karmaşık bağlantılar kurmasından kaynaklandığını tespit etmiş durumda.
Kaynağını sanaldan değil, gerçek dünyadan alan ancak bir o kadar farklı bir algı oluşturan sinestezi, Cambridge Üniversitesi’nden Simon Baron-Cohen’in çalışmaları sonucunda genetik bir özellik olarak açıklandı. Tıpkı süper vizyon gibi, sinestezi de ebeveynlerden çocuğa aktarılıyordu.
Sinestezinin genetik açıklaması ise kısaca şu şekilde: Doğduğumuz zaman, Pandora’nın Kutusu gibi açılmayı bekleyen beyin, ihtiyacımız olduğundan fazla hücreye sahip oluyor. Ergenlik döneminde, her memelide olduğu gibi beyin hatta kalmamız için kullanacağımız kadar hücreyi saklıyor, gerisini atıyor.
Bir genetik mutasyon, bu filtreyi belli ölçülerde etkisiz kılıyor ve beynimizde birbirine çaprazlama bağlı birçok sinir hücresi kalıyor. Sonuç olarak üstün bir algı yeteneği doğuyor ancak anlaşılacağı gibi konu renk veya ses olmadığı zamanlarda, tatsız bir hal de alabiliyor.
Kimler geldi kimler geçti
Süper vizyon özelliğinde olduğu gibi sinestezi erkeklerden çok kadınlarda baskın olan bir özellik. Tarihteki birçok önemli isme bakıldığında, ressam, müzisyen ve düşünür olarak öne çıkmış bu isimlerin aslında üstün bir işlemci gücü olduğunu görüyoruz.
Bilim insanlarının tespit etmiş olduğu bir isim, yazar Vladimir Nabokov. Kendisi gibi sinesteziye sahip eşi Vera’dan olan oğlu Dmitri, sinesteziye sahip ünlü bir opera sanatçısıydı. 2012’de vefat eden Dmitri Nabokov, aynı zamanda yazarlık ve tercümanlık yaptı.
Aralarında şairlerin de olduğu diğer isimler arasında Arthur Rimbaud, Vincent Van Gogh, Charles Baudelaire, Vasiliy Kandinsky, Olivier Messaien ve Alexander Scriabin de yer alıyor. Özellikle bunalım edebiyatının önemli isimlerinden Baudelaire’in içinden çıkılmaz düşünce yapısını nasıl elde ettiği, sinestezi sayesinde daha iyi anlaşılıyor diyebilirim.
Neredeyse hepimizin bildiği modern isimler arasında Pharrell Williams, Kanye West, Stevie Wonder ve Tori Amos var. Bu isimler arasında parçalarını beğendiğim West, tahmin edileceği gibi sesleri görme özelliğine sahip. West, bir röportajında bu özellik sayesinde ‘her şeyi bir araya getirebildiğini’ söylemiş.
Manyetik Rezonans Görüntüleme (fMRI) sayesinde bilim insanları sinestezinin genetik bir özellik olduğunu doğruladı. Sinesteziye sahip insanları tespit etmek için birçok test kullanılsa da, bu yeteneği ortaya çıkarılmayı bekleyen ses, renk ve hisler için nasıl kullanabiliriz, bunu bilmek çok zor.