Yörüngede görev yapan Chandra X-ray ve XMM-Newton teleskopları, kutup bölgelerindeki auroraları ikinci kez aynı zamanda gözlemlemeyi başardı. Görünmeyen X-ışınlarını gözlemleyen Juno verileri, gökbilimcilerini şaşırtan bilgilerin devamı niteliğinde.
Juno, kısa süre önce Jüpiter’deki auroraların yapısına dair birçok veri elde etmiş ve Dünya’dan çok farklı iç dinamiklere sahip olduklarını ortaya çıkarmıştı. Kuzey ve kutup bölgesinde eşzamanlı gerçekleşen auroralara ait en son veriler, her ikisinin birbirinden bağımsız olarak parladığını ve söndüğünü gösterdi. Nature Astronomy dergisinde yayımlanan veriler, Jüpiter’in kutuplarında görünmez X-ışınları ile parlayan auroraların kaynağını anlamak için önemli bir adım olarak kabul ediliyor.
Auroralar (Dünya’da kuzey ışıkları) gezegenlerdeki yaşam potansiyeline işaret eden işaretlerden biri olan manyetik alanların etkisi ile oluşuyor. Manyetik alanlar Dünyamızda olduğu gibi gezegenlerin atmosferlerini kozmik fırtınalardan koruyor. Pulsarlar, gış gezegenler ve kahverengi cücelerde de tespit edilen manyetik alanlar, Jüpiter ve Güneş Sistemi dışında ne olup bittiğini anlamamız adına önemli bilgiler barındırıyor.
Jüpiter’in auroraları hakkında bildiklerimiz baştan yazılabilir
X-ışınları ile dans eden gezegen
University College London araştırmacısı William Dunn, “Yaşam barındıran başka gezegenler bulmak istiyorsak manyetik alanı olan yerlere bakmalıyız… Güneş Sistemi’ndeki işaretlere iyi çalışarak dış gezegenlerde nereye bakacağımızı anlayacağız” ifadesini kullandı.
Dünya’da gözlemlenen auroralar, gezegenin manyetik alanı kozmik yüklü parçacıkların etkileşime girmesiyle oluşuyor. Güneş fırtınası ile saçışan gaz moleküllerinin atmosfere girmesi değişik renklerde ışıklar oluşturuyor. Bunun yanı sıra morötesi, kızılötesi veya yüksek enerjili X-ışınlarından oluşan ve görülemeyen (görünür ışıkta) auroralar da mevcut. Araştırmada yer alan bir diğer isim Andrew Coates, görünmeyen auroraların Dünya’da neredeyse her hafta yaşandığını ancak Jüpiter’de çok daha güçlü olduklarını söyledi. Peki nasıl?
Jüpiter, Güneş’in yanı sıra yanardağ cenneti uydusu Io’dan gelen yüklü parçacıklar tarafından bombardımana tutuluyor. Sülfür, oksijen ve karbon mıknatısla çekilmiş gibi gaz devinin manyetik alanı etrafında toplanıyor. Jüpiter’in kendi eksenindeki dönüşüyle parçacıklar hızlanıyor ve onlarca megavolt enerji ile atmosfere çarpıyorlar. Çarpışma sonucunda elektronlarından arınıyor ve yüksek enerjili X-ışınları saçıyorlar.
Jüpiter atmosferinde yeni bir bilinmeyen keşfedildi: Büyük Soğuk Nokta
Jüpiter’in aurora mekanizması fazlasıyla tuhaf
Jüpiter’in konum ve hareketi güney kutup noktasındaki auroranın görülmesini zorlaştırıyor. Ancak 24 Mayıs 2007 ve 1 Haziran 2016’da yörüngede gezinen Chandra X-ray Gözlemevi ile XMM-Newton teleskopları 12 saat süreyle her iki kutup noktasını gözlemlemeyi başardı.
Gözlemler, bir aurora parlarken diğerinin aynı şekilde değişmediğini gösterdi. Araştırmada yer almayan Leicester Üniversitesi’nden astrofizikçi Jonathan Nichols’a göre beklenenin aksi bir durum. Çünkü Dünya’da manyetik alan bir kemer gibi gezegenin bir ucunu diğerine bağlıyor. Ancak Jüpiter’de durum böyle değil gibi.
Kahverengi cüceler aslında gezegen mi?
Dahası, güney kutbundaki auroranın her dokuz ile 12 dakikada bir ışın saçtığı görüldü (geçmişte bu aralık 40-45 dakika arasıydı). Kuzey aurorası her 5 ile 8 dakika arasında parlama gösterirken, zamanla bu dengenin de bozulduğu tespit edildi. Her iki auroranın parlaklığı ise birbirinden bağımsız olarak değişti.
Bu noktadan sonra, gökbilimciler aradaki farklılığın kaynağını çözmek için Juno’ya başvuracak. Jüpiter’e ulaşmasının üzerinden yaklaşık 1,5 yıl geçen Juno, bugüne dek birçok bilinmeyeni ortaya çıkardı. Nichols, sırada bekleyen keşfin çok büyük önem taşıdığının altını çiziyor: “Jüpiter dış gezegenler için bir model temsil ediyor. Manyetik alanında ne olup bittiğini anlamamız birçok farklı gezegen sınıfını anlamamızı sağlayacak.”