Cumartesi, Aralık 21, 2024
More

    Her şeyin başlangıcına uzanan soru: Yaşam nasıl oluştu?

    Gelmiş geçmiş en zorlu sorulardan birisiydi; ”Canlılık nasıl oluştu?”

    İnsanlar kendilerine bu soruları nesiller boyu sordular ve çeşitli cevaplar verebildiler. Ancak son dönem bilimsel ilerlemeleri öyle boyutlara geldi ki, artık tüm bir canlılığın ortak bir atadan hatta belli molekül ve yapı taşlarından oluştuğu kabul edilir oldu. Döneminin en popüler düşünürleri çeşitli düşüncelerini öne sürüyorlardı.

    Charles Darwin, 1 Şubat 1871’de Joseph Dalton Hooker’a yazdığı mektupta yaşamın ilk kıvılcımının ” amonyak ve fosfor tuzları, güneş ışığı, sıcaklık, elektrik akımı vb. unsurların bulunduğu ılık bir su birikintisinde” oluşmuş olabileceğini, “böylece daha karmaşık değişimlere gidebilecek bir protein bileşiğinin kimyasal olarak oluşabileceğini” öne sürmüştür. Bu kelimelerine şunları da ekledi;

    Canlı organizmaların oluşumundan önceki bir olgu olarak bu madde artık ortadan kalkmıştır.

    Bu sözünden ise canlılık araştırmalarının steril laboratuvar koşullarında yürütülmesi gerektiğini söylemekteydi.

    İnorganik madde ile organik maddenin doğumu

    1953 yılında Chicago Üniversitesi’nde Stanley Lloyd Miller ve Harold Urey adında iki bilim insanı abiyogenez konusunda önemli bir çalışmaya imza attılar. Bu çalışmanın sesleri bugün bile yankı bulmakta. Şüphesiz burada bilinmesi gereken önemli tanımlardan biri ise ”abiyogenez”dir.

    Genel manada abiyogenez çalışmaları ”yaşamın cansız olandan nasıl geldiği” ile ilgilenir ve yeni çıkarımlarda bulunur. Bilimsel bir ortak kanı olarak abiyogenez günümüzden 4,4 milyar yıl ile 2,7 milyar yıl öncesi arasında meydana gelmiştir.

    Miller-Urey Deneyi

    Miller-Urey deneyi kimyasal evrimi gözlemlemek amacıyla dünyanın ilk oluştuğu zamanlardaki koşulları kısmen yerine getirerek yapılan önemli bir abiyogenez deneyidir. Çıkan sonuçlar ise bilim dünyasını derinden sarsmış ve ayrışmalara bir son vermişti. Çünkü ”organik maddelerin, inorganik maddelerin tepkimeleri sonucu” sentezlenebileceği yönündeki düşünceler için somut kanıtlar elde edilmişti.

    Deney, su (H2O), metan (CH4), amonyak (NH3), hidrojen (H2) ve karbon monoksit (CO) ile yapılmıştır. Bu kimyasallar, steril cam tüp ve kaplar dizgesi içinde, dış ortamdan yalıtılmış olarak bulunuyordu. Bir cam kap yarısına kadar sıvı haldeki su ile doluydu, diğer bir cam kapta ise bir çift elektrot vardı. Su ısıtılarak buharlaşma sağlanmıştı, elektrodlar arasında ise kıvılcımlar çakması sağlanarak dünyanın atmosferindeki yıldırımların ve su buharının benzetimini sağlanmıştı. Daha sonra atmosfer tekrar soğutularak suyun yoğuşması ve damlalar halinde ilk kaba geri dönmesi ve sürekli bir döngü içinde olması sağlanmıştı.

    Bir hafta içerisinde Miller ve Urey sistem içerisindeki %10-15’lik karbonun organik molekül oluşturduğunu saptadı. Bir diğer önemli sonuç ise karbonun %2’lik bir kısmının canlılığın temel yapı taşı olarak ilan edilen amino asitleri oluşturduğu gözlemlendi. Gözlem içerisinde glisinin daha fazla oluşmuş olduğu belirtildi. Nükleik asit ve lipid yapılarının oluşmuş olduğu da kayıtlara geçti.

    Bir röportajda Stanley Miller, “Basit bir prebiyotik deneyde kıvılcım oluşturmak bile 20 amino asidin 11’inin ortaya çıkmasını sağlar” demiştir. Daha sonraları yapılan deneylerde hem sol hem de sağ optik isomerler “rasemik” karışımın içinde yaratılmıştır.

    Bugün çevrenizde görmüş olduğunuz ve göremedikleriniz dahil tüm canlıların belki makro değil ancak mikro düzeyde çok fazla benzerlikleri var. Hepimiz aynı yerden ve tek bir noktadan geliyoruz.

    -Science is Everything-

    EN COK OKUNANLAR

    İlgili Makaleler