Güneş Sistemi’ni ziyaret etmesinin üzerinden yaklaşık yedi sene geçmesine rağmen en büyük yıldızlararası gizemlerden birini temsil eden Oumuamua adlı gök cisminin nereden gelmiş olduğuna dair yeni bulgular öne sürüldü.
Bazı astronomlar tarafından gelişmiş dış medeniyetlere ait bir uzay aracı olabileceği bile öne sürülen Oumuamua’nın ağır elementlere sahip bir gezegen sisteminden gelmiş olabileceği öne sürüldü. Sebebi, Omumuamua’nın Güneş’in yörüngesinden geçtiği süreçte bir kuyruk oluşturacak kadar su bulundurmaması olarak gösterildi.
Güneş Sistemi’ne yıldızlararası uzaydan giriş yaptığı tespit edilen sadece iki gök cisminden birini temsil eden Omumamua, bir diğer gök cismi 2I/Borisov ile belirgin farklılıklara sahip. Borisov tipik bir kuyrukluyıldız şeklinde gözlemlenmişken, Oumuamua bir kuyruktan arınmış, puro görünümlü bir gök cismi olarak belirmişti.
Yeni bir araştırma, Oumuamua’nın yıldız sistemimize giriş yaptığı hızdan yola çıkarak nereden gelmiş olabileceği ve kimyasal yapısı hakkında yeni bilgiler sundu. Oxford Üniversitesi’nden Matthew Hopkins tarafından yapılan ve Temmuz ayında düzenlenen Britanya Ulusal Astronomi Toplantısı’nda sunulan bulgulara göre, Borisov ve Oumuamua ait oldukları gezegen sistemlerinin özelliklerini fazlasıyla yansıtıyordu.
Hopkins, Space.com’a yaptığı açıklamada, “Diğer yıldızlardan geldikleri için özellikleri de bu yıldızlar ile uyuşmalı” ifadesini kullandı.
Hopkins, Samanyolu Galaksisi’nin neden sayısız yıldızlararası gök cismi ile dolu olduğunu şu şekilde ifade ediyor: “Jüpiter ve Neptün tarafından Oort Bulutu’na itilen bir kuyrukluyıldıza karşılık, Oort Bulutu 10 tanesini dışarı attı.” Oort Bulutu’nda trilyonlaca gök cismi olduğu ele alındığında, yıldızlararası nesnelerin (ISO) neden bu kadar fazla olduğunu anlamak zor değil.
Gruplar halinde hareket eden yıldızlararası nesneler
Her bir yıldız galaksi etrafında kendi hızı ile dönerken, başlangıç noktaları ile ilişkili hareket halinde gruplar oluşturuyorlar. Doğum/başlangıç noktaları da kendilerine özgü kimyaları ile bağdaşıyor.
Güneş’in de dahil olduğu en ağır elementlerden oluşan yıldızlar, Samanyolu’nun spiral kollarındaki 400 ışık yılı kalınlığındaki ince diskinde yer alıyor. İnce diski ise galaksi düzleminden 1,000 ışık yılı kadar uzanan ve daha az ağır element içeren yaşlı yıldızları barındıran kalın disk sarıyor.
Her bir diske ait yıldız gruplarının sahip oldukları hız da değişiyor. Dışarı ittikleri yıldızlararası nesnelerin hızı ana yıldızları ile benzer bir hız sergilediği gibi Güneş’inkine de benzerlik gösteriyor. Bu sebeple aynı hareketi sergileyen gruplara dahil olmaya eğilim gösteriyorlar. Yine de, hareket halindeki gruplar Güneş’in yörüngesinde sürekli çapraz geçişler yapıyor.
Hopkins, “Güneş bu cisimlere doğru koşuyor” ifadesini kullanıyor. Bu da ‘solar apex’ üzerinden yıldızlararası nesnelerin gelmesini beklediğimiz anlamına geliyor. Solar apex*, ‘yakın diğer yıldızlara kıyasla Güneş’in hareket yönünü” temsil ediyor.
Oumuamua solar apex’e oldukça yakındı. Borisov ise biraz daha uzakta kalıyordu. Bu yönden geliyor olmaları Güneş Yarımküre’de iken Güneş’e en yakın oldukları noktada tespit edilebilecekleri anlamına geliyor. En gelişmiş ve yakın zamanda göreve başlayan yer gözlemevlerinden Vera Rubin’in, gelecekte birçok yıldızlararası nesneyi tespit etmesi bekleniyor.
Yavaş yıldızlararası nesneler daha az su içeriyor
Bir yıldızlararası nesnenin bağıl hızının Güneş’e kıyasla daha az olması, yıldız sistemimizin içlerine düşme olasılığının yüksek olduğuna işaret ediyor. Hızlı olanlar ise Güneş’in çekim kuvvetine fazla maruz kalmadan yoluna devam edebiliyor. Bir yıldızlararası nesnenin hızı aynı zamanda ana yıldızının bağıl hızı ile bağlantılı. Ana yıldızın bağıl hızı da ağır elementli yıldızların yer aldığı ince disk veya daha az ağır elementli yaşlı yıldızların bulunduğu kalın diskte olup olmamaları ile ilişkili.
Hopkins’in hesaplamaları, yıldızlararası nesnelerin hızının kimyasal bileşenleri ile de bağlantılı olduğuna işaret ettiğinden, ana yıldızların tespitine olanak sağlıyor. Düşük hızlı yıldızlararası nesnelerin ince diskten gelmesi bekleniyor. Yani, yıldızların ve ilişkili oldukları gezegen sistemlerinin ağır elementler içeren gaz ve kozmik tozdan oluştuğu düşünülüyor. Gezegenleri ve kuyrukluyıldızları oluşturan gaz ve toz diskinde ne kadar fazla ağır element var ise yıldızlararası nesnenin su içerme olasılığı o kadar azalıyor.
Sebebi, ağır elementlerin yoğun olduğu bir gezegen diski çok sayıda karbon ve aynı zamanda demir, magnezyum, silikon ve sülfür içeriyor. Sonuç olarak tüm özgür oksijen atomlarının kökünü kurutuyor ve CO2 oluşturuyor. Su sadece geride kalan oksijen atomları ile oluşabileceği için Oumuamua gibi kuyruksuz nesnelerin çok az su içerdiği bulgusuna erişiliyor.
Hopkins, Güneş’e kıyasla daha yavaş olduğu için Oumuamua’nın ağır elemetler içeren ince diskten geldiğini düşünüyor. Öte yandan, gizemli yıldızlararası ziyaretçinin geçmişine ait fazla bilgimiz yok. Oumuamua yolculuğu esnasında suyunun ve uçucu elementlerin büyük kısmını kozmik fırtınalarda veya diğer kozmik olaylarda kaybetmiş olabilir.
Borisov ise kuyruğuna yönelik spektral gözlemler kapsamında orta dereceli su içeriyordu. Yine de, şu ana kadar sadece iki yıldızlararası ziyaretçi ile bu tür konularda kesin yargılara ulaşabilmek kolay değil.
Hopkins, Güneş’e benzer şekilde hareket eden yıldızlararası nesnelerin Güneş Sistemi’nin içlerine yaklaşacağı öngörüsü kabul edilirse, ileride Borisov’dan çok Oumuamua gibi nesneleri görme ihtimalimiz daha fazla. Ancak bu şu an bir tahminden ibaret.
Peki Oumuamua gerçekten bir uzay gemisi ise?
*Göksel küre üzerinde güneş ve güneş sisteminin sabit yıldızlara göre doğru hareket eder gibi göründüğü nokta (Tureng)
Kaynak: Space.com
Ana görsel: NASA/ESA/STScI