İnterneti ayağa kaldıran psikolojik deney, sosyal medya ile kullanıcılar arasındaki güç dengesini sergilemekten başka vazife görmüyor…
Facebook’un yüz binlerce kullanıcısı üzerinde gerçekleştirdiği psikolojik deneyin ortaya çıkması, sosyal medyanın bugüne dek neden olduğu en büyük tepkiyi doğurdu. Facebook’un özür dilemesine neden olan deney soruşturma aşamasına gelse de, kısa zamanda unutulacak gibi görünüyor. Çünkü sosyal medya ile kullanıcı hakları arasındaki duvarın yıkılmasına ses çıkarmayan bireyler, bağımlı oldukları sosyal medyanın politikalarını yönlendirme gücünü yitirmiş durumda. Psikolojik deney, sadece sosyal medya ile kullanıcılar arasında çekilen çizgiyi daha iyi görmemizi sağlıyor.
Wikileaks sızıntılarının patlak vermesinden yıllar sonra, dünyanın gündemini en çok meşgul eden konulardan biri şüphesiz ABD Ulusal Güvenlik Dairesi’nin (NSA) neden olduğu küresel casusluk skandalı oldu. Bazı güvenlik uzmanları, tıpkı Wikileaks’te olduğu gibi Edward Snowden’ın ortaya çıkışını da NSA’in planladığını ve amacın, dünyaya ABD’nin neler yapabileceğini göstermek olduğunu öne sürdü.
Her ne kadar komplo koksa da, bu düşünce Facebook’un interneti ayağa kaldıran psikolojik deneyinin ardından aklıma gelmedi değil. Neden mi? NSA dünyaya ne işler çevirdiğini açıkladığında gerçekten bir şey değişti mi? 1.2 milyar insanın bilgilerine sahip olan Facebook, gerçekleştirdiği bir deneyi iki yıl sonra açıklasa ne değişebilir?
Tıpkı, Çin tarafından yapıldığı delillere dayanan siber saldırıların ortaya çıkarılmasının ardından Pekin’in ABD’yi yalan söylemekle suçlaması gibi…
‘Deneyler geçmişte de yapıldı, gelecekte de yapılacak’
İnsanların doğallıklarını hızla ve isteyerek terk ettiği günümüzde, yaşamlarımızı sosyal medya ağlarının kurduğu platformlara adapte ediyoruz. Nerede olduğunu bilmediğimiz sunuculara yüklenen bilgilerimizin kimlere satıldığını ve ne amaçlar için kullanıldığını bilmiyoruz. Tek bildiğimiz, bunun yasa dışı olduğu ve bu konuda hiçbir şey yapmadığımız.
Skandalın ortaya çıkmasının ardından, Facebook’un eski veri analistlerinden Andrew Ledvina, ‘sosyal ağın eş zamanlı olarak sayısız deney gerçekleştirdiğini ve kullanıcı davranışı ve duygularının her zaman yönlendirilmeye çalışıldığını’ söyledi. Kısaca, sosyal medya çoktan bir psikolojik deney aracı haline gelmiş durumda.
Proceedings of the National Academy of Sciences dergisinde bilimsel makale olarak yayınlanan en son araştırma (http://www.pnas.org/content/111/24/8788.full) Facebook analistleri ve Cornell Üniversitesi akademisyenlerinin oluşturduğu 30 kişilik ekip tarafından gerçekleştirildi. Deneyde, 689 bin kullanıcının içerik akışı kendilerine bilgi verilmeden değiştirildi. Deneyin, kullanıcıların duygusal algılarını gözlemlemek için yapıldığını belirtildi.
Deneyin açıklanmasının ardından Mark Zuckerberg sessizliğini korurken, ilk olarak deney ekibinin başında yer alan Adam Kramer, ardından operasyon müdürü Sherly Sandberg özür diledi. Ancak Sandberg, ‘deney gerçekleştirildiği için değil, kullanıcılar bilgilendirilmediği için‘ özrünü sundu. Kısaca, Sandberg muhtemelen iki yıldır haberi olduğu araştırmanın yapılmasına karşı olmadığını ifade etti.
Facebook hükümetin analiz araçlarından biri mi?
Facebook’un başarı öyküsünü veya Zuckerberg’in zekasını geride kalan yıllarda yeterince konuşmuş olabiliriz. Ancak sürekli arka planda kalan tablo, psikolojik deney sayesinde fazlasıyla görünür hale gelmiş durumda. Bu tabloda, dünyanın en büyük veri havuzlarından biri olan Facebook’un ABD hükümeti, istihbarat kurumları ve şirketlerle arasındaki ilişki tasvir ediliyor.
Yüz binlerce insanın tabi tutulduğu deneyin, ABD Savunma Bakanlığı’nın bütçe desteği verdiği bir projeyle bağlantısı olduğu öne sürülüyor. Pentagon’un yürüttüğü ‘Minerva Initiative’ projesi, dünya genelindeki geniş çaplı sivil itaatsizlik hareketlerinin analiz edilmesi için üniversitelere bütçe sağlıyor.
Facebook deneyinde yer alan Cornell Üniversitesi’nden Jeffrey T. Hancock, şu an Minerva projesi kapsamında verilen yeni bir konu üzerinde çalışıyor. Projenin sayfasında, Cornell Üniversitesi’nin Türkiye’deki olayların incelendiği bir proje için de destek aldığı görülüyor: http://minerva.dtic.mil/funded.html
Bu bağlantılardan yola çıkarak, Facebook’taki bilgilerimizin nerelerde ve kimler için kullanıldığı sorusuna sadece bir cevap bulabiliriz.
Kullanıcılar adına bir şey değişecek mi?
İngiltere veri düzenleme kurulu Bilgi Komisyonu Ofisi (ICO), yaşanan öfkenin ardından kullanıcı haklarına yönelik soruşturma açılacağını belirtti. Facebook suçlu bulunursa, alacağı ceza sadece 875 bin dolar olacak. Facebook’a düzenleyici kurumlar tarafından baskı gelse bile, kullanıcıların lehine bir şeylerin değişmesi zor görünüyor. Neden mi?
Birincisi, Facebook’un otoriter gücünden doğan tavrı. Şirket, özür açıklamasında bile ‘kullanım şartları’ kapsamında deneyler yapabileceğini belirtti. Forbes tarafından kullanım şartlarının psikolojik deneyden dört ay sonra değiştirildiğinin ortaya çıkarılması, şirketin umursamaz tavrının bir örneği.
İkinci neden, Facebook’un yıllardır kullanıcı haklarını ihlal ederek geldiği noktanın ta kendisi. Bunlara bazı örnekler verelim:
– Ars Technica’nın Şubat 2012’de yaptığı araştırma, Facebook’ta silinen fotoğrafların sunuculardan kaldırılmadığını, talep edilmesine rağmen içerik dağıtım ağının (CDN) işlemediğini ortaya çıkardı.
– Aralık 2012’de, politika değişikliği oylamasına gidileceğini duyuran Facebook, değişikliğin durdurulması için kullanıcıların en az yüzde 30’unun oy kullanması gerektiğini belirtti. O dönem 300 milyon kişiye denk gelen baraj mazeret gösterilerek 669 bin kullanıcının oyu geçersiz sayıldı ve yeni politika yürürlüğe girdi.
– Haziran 2012’de, 900 milyon kullanıcıya kendilerinden habersiz @facebook.com uzantılı korsan e-mail adresi atandı.
– Ağustos 2012’de, ABD’li Redpepper firması, Facebook kullanıcılarını profil fotoğraflarından tanıyacak ‘Facedeals’ adında kamera geliştirdi. Kamera aynı ay içinde restoranlarda kullanılmaya başlandı.
– ABD Ulusal Bilimler Akademisi’nin 58 bin kullanıcı üzerinde yaptığı araştırma, ‘beğen’ tuşunun zeka seviyesinden politik görüşe kadar kullanıcılara ait tüm özellikleri yüzde 82 oranında doğrulukla ortaya koyduğunu gösterdi. Hobiler, politik görüş ve dini inanç gibi bilgiler, güvenlik ayarları maksimum bile olsa kendini ele verdi.
– Ağustos 2013’te Hak ve Sorumluluklar Bildirimi’nde değişiklik yapan Facebook, kendisine ürünlerini geliştirmek için kullanıcıların şahsi bilgilerini kullanma ve üçüncü partilerin erişimine açma hakkı sundu.
– Wall Street Journal, Ekim 2013’te Facebook’un kullanıcıları takip etmek için yeni bir teknoloji geliştirdiğini, teknolojinin fare imlecini bile takip edeceğini öne sürdü.
– Ocak 2014’te, İsveç merkezli High-Tech Bridge şirketi Facebook’un kullanıcılara ait özel mesajları ihlal ettiğini ortaya çıkardı. Bilgilerin reklam performansını artırmak için şirketlere satıldığı iddia edildi…
Üçüncü neden: Umursamazlık
Kullanıcı mahremiyeti ve haklarını ihlal eden uygulamaların listesi uzar gider. Instagram ve WhatsApp’in ardından satın alımlarına devam edecek olan Facebook’un bu noktadan sonra elindeki ‘dünya kadar’ veriyle ne yapacağı bilinemez. Ancak karşımızdakinin artık bir sosyal ağ değil, fazlasıyla emperyalist yönlerini ortaya koymaktan çekinmeyen bir şirket olduğunu anlamamız lazım.
Milyarların arasından hacker’ların sizi seçmeyeceğini düşünebilirsiniz ancak bilgilerinizin psikolojik deneylerde kullanan veya istihbarat örgütlerine satan bir firmanın bu güce ulaşmasını sağlamanın doğru olmadığı bilmemiz gerekiyor. Sayfamızın tık alması veya reklam geliri elde etmek için madalyonun öteki yüzünü görmemezlikten gelmek, bir gün mümkün olmayabilir.
Bilgilerinin korunduğunu düşünen sosyal medya kullanıcıları, Yahoo CEO’su Marissa Mayer’ın Eylül 2013’te düzenlenen TechCrunch Disrupt konferansındaki sözlerini aklının bir köşesine not etmeli:
“NSA ile yapılan istihbarat çalışmalarını açıklasaydık, vatana ihanetten hapse girerdik.”