İlk ve ikinci bölümünü geçtiğimiz haftalarda yayınladığımız “Evrim Hakkında Merak Edilenler” yazı serisine üçüncü bölüm ile devam ediyoruz…
Yapısal Benzerlikler
Kaplumbağaların, atların, insanların, kuşların ve yarasaların yaşam şekilleri ve yaşadıkları ortamlar farklı olmasına rağmen iskeletleri birbirleriyle çok fazla benzerlik göstermektedir. Bu benzerlik sadece belirli uzuvlar için değil, vücutlarındaki iskelet sistemlerinin bütününde kolayca gözlemlenebilir. Bu düşünceye tamamen pratik bir bakış açısıyla bakıldığında, ön uzuvlarda bulunan benzer yapılar (kollar, kanatlar, yüzgeçler, ön ayaklar…) ile kaplumbağanın yüzebilmesi, atın koşabilmesi, insanın yazı yazabilmesi ve bir kuşun veya yarasanın uçabilmesinde benzerlik göstermesi düşünülmez ve bu durum mantıklı görülmeyebilir. Fakat bu durum, bu canlıların iskeletlerindeki uzuvların ortak bir atadan miras kaldığı şeklinde düşünülebilir. Bu şekilde uzuvların aralarında benzerlik gözlemlenmesiyle birlikte, farklı ortam koşullarında yaşadıkları için de bu uzuvlarda değişim gözlemlenmesi de ele alınabilir.
Karşılaştırmalı anatomi araştırmaları, homologlar veya benzer atalardan gelen organizmaların kemik yapıları veya diğer vücut parçaları kıyaslanarak yapılır. Örneğin, farklı ötücü kuş çeşitleri gibi bazı organizmaların tipik olarak yapılarındaki benzerlik oldukça fazladır. Fakat karşılaştırılan organizmalar evrimsel geçmişleriyle daha az yakın ilişkililer kurduysa benzerlik de daha az olur. Memeliler ve kuşlar arasındaki benzerlik, memelilerin kendi arasındaki benzerliklerinden daha azdır. Aynı şekilde, balıkların ve memelilerin de arasındaki benzerliğin de daha az olduğu görülmektedir. Bu nedenle, yapılardaki benzerlikler sadece evrimi göstermekle kalmaz, aynı zamanda organizmaların filogenisini veya evrimsel tarihini yeniden yapılandırmaya da yardımcı olur.
Karşılaştırmalı anatomi, çoğu organizma yapısının neden kusursuz bir yapıya sahip olmadığını da ortaya koymaktadır. Kaplumbağaların, atların, insanların, kuşların ve yarasaların ön uzuvları gibi, bir organizmanın vücut kısımları, belirli bir amaç için tamamen saf maddelerden tasarlanmış olmayıp, miras alınan bir yapıdan farklılaştıkları için mükemmel bir şekilde adapte olamazlar ve kusursuz bir yapıya sahip olamazlar. Canlıların yapılarında bulunan kusurlar, evrim teorisine katkı sağlamakla birlikte, akıllı tasarımı çağrıştıran evrim karşıtı argümanlara karşı da bir kanıttır.
Embriyonik Gelişim ve Kalıntılar
Darwin’in evrim hakkında görüşlerini destekleyen takipçileri, organizmaların döllenmiş yumurtadan çıkma zamanına kadar gelişimini araştıran bilim dalını temsil eden embriyoloji hakkında yaptıkları çalışmalar ile evrim teorisine destek oldular. Omurgalılar, balıklardan kertenkelelere ve hatta insanlara kadar, erken evrelerde oldukça benzer şekillerde gelişim gösterirler. Fakat, embriyolar geliştikçe ve olgunluğa yaklaştıkça daha fazla farklılaşırlar. Benzerlikler, insanlar ve maymunlar gibi yakın ilişkilerde olan organizmalar arasında, insanlar ve köpek balıkları gibi daha az yakın ilişki bulunanlara kıyasla daha uzun süre devam ettiği gözlemlenir. Yaygın gelişim modelleri, evrimsel benzerlikleri temsil eder. Timsahlar ve insanlar ortak bir atadan gelen bir gelişim modelini paylaşmışlardır; her birinin kalıtsal örüntüsü, yalnızca ayrı soyları farklı yönlerde geliştikçe değişmiştir. İki canlının ortak embriyonik aşamaları, bu ortak bir atadan gelme ve ortak kalıtımın dayattığı kısıtlamaları yansıtır. Bu durum, farklı ortamları ve yaşam tarzları tarafından zorunlu kılınmayan değişiklikleri önler.
Yapılarında solungaç bulunmamasına rağmen insanların ve diğer suda yaşamayan canlıların embriyolarında solungaç yarıkları gözlemlenir. Bu yarıklar, bütün omurgalı canlıların embriyolarında görülür. Çünkü bu canlıların ilk evrimleştiği ortak ataları aslında balıklardı. İnsan embriyolarında ayrıca gelişimlerinin dördüncü haftasından, altıncı haftasına kadar maksimum uzunluğa ulaşmış kuyruk oluşumu gözlemlenir. Benzer embriyonik kuyruklar, köpekler, atlar ve maymunlar gibi diğer memelilerde bulunur. İnsanlarda ise kuyruk sonunda kısalır ve yetişkin kuyruk sokumunda sadece bir temel olarak devam eder.
Yetişkinler olarak büyük ölçüde farklı görünen organizmalar arasındaki evrimsel ilişki, bazen embriyonik homolojileriyle tanımlanabilir. Örneğin midyeler, ıstakozlar, karidesler veya kopepodlar gibi serbest yüzen kabuklulara pek benzemezler çünkü midyeler hareketsiz kabuklulardır. Yine de midyeler, diğer kabukluların larvalarınınkine belirgin bir şekilde benzeyen, serbest yüzen bir lavra evresi olan Nauplius’tan geçer.
İnsanlardaki solungaç yarıkları gibi embriyonik temellerin tam olarak gelişmemesi, birçok hayvanda görülen yaygın bir olaydır. Bununla birlikte, bazıları, insanların embriyosunda gözlemlenen kuyruk gibi evrimsel atalarını yansıtan yetişkin kalıntılarının varlığını sürdürmektedir. İnsanlarda en çok bilinen ilkel organ kör bağırsaktır. Bu solucan benzeri yapı, kalın ve ince bağırsağın birleştiği noktada bulunan çekum adı verilen kısa bir bağırsak bölümünde yer alır. İnsanlarda bulunan kör bağırsak, tavşan ve diğer otçullar gibi diğer memelilerde de bulunan tam gelişmiş bir organın işlevsiz bir kalıntısıdır. Çekum ve apandist, bakterilerin yardımıyla sindirimini sağlamak için bitkisel selüloz depolamaktadır. Kalıntılar, tıpkı anatomik yapılarda görülen kusurlar gibi, evrim sürecinin bir sonucu olarak tamamen anlaşılabilir kusurların örnekleridir.
Evrim konusundaki yazı dizimizin ilk bölümünde evrimin bilimsel tanımını, ikinci bölümünde evrim teorisinin kanıtlarından olan fosil kayıtlarını incelemiştik. Bu bölümde evrim teorisinin kanıtlarının alt başlıkları olan yapısal benzerlikleri ve embriyonik gelişim ve kalıntılar konularını inceledik. Yazı serimizin bir sonraki bölümünde biyocoğrafya ve moleküler biyoloji konularını inceleyerek evrim teorisinin kanıtları konusunu tamamlayacağız.