Netflix’in Türkiye dahil neredeyse tüm ülkelerde aktif hale gelmesi, özellikle dizi kategorisinde tüketilmesi ömür gerektiren içeriğin her an her yerde bulunmasını kolaylaştıran en son gelişme oldu. Genişbant internetin yayılması, mobil cihaz kullanımının artması, görüntü kalitesi maliyetinin düşmesi ve elektronik dünyasındaki rekabetin artması, dijital TV’leri en çok kullanılan ürünler haline getirdi.
TV derken, akla sadece akşamları ayaklarımızı uzatıp karşısında çay keyfi eşliğinde dizi veya maç izlediğimiz akıllı televizyonlar gelmesin. Dijital TV, içerik izleme özelliği sunan birçok ekran sayesinde artık hayatımızın her anında bizlere gerçek zamanlı veya indirilebilir içerik sunuyor.
Ernst&Young’un 2013 yılına ait verilerine bakıldığında, içinde bulunduğumuz tablo daha net anlaşılabilir.
Hayatımıza 1994’te giren ve sonradan akıllı seviyesine terfi eden cep telefonları, 1,4 milyardan fazla insan tarafından kullanılıyor. Mobil alanın öncüsü akıllı telefonları 2001 yılında piyasaya sürülen Apple iPod, küresel alanda 350 milyon satışla takip ederken, 2010’da hayatımıza giren en yeni dijital ekran çeşidi iPad, 100 milyondan fazla kişiye ulaştı.
Online yayınların güçlenmesiyle 1995’te kullanılmaya başlayan DVD’ler antik ürünlere dönüşürken, Netflix henüz 2007 yılında 30 milyon üyeye ulaşmıştı. Apple TV ve Chromecast gibi cihazları bütünleyen Xbox Live ve PS Network gibi hizmetler, içerik tüketme alanında depolama ürünlerini ikinci plana attı.
Wi-Fi, 1999 yılında ABD’deki hanelerin yüzde 61’inde kullanılmaya başlanmıştı. 3G, mobil iletişimde 2001’den itibaren küresel standart olurken, 4G’nin 2009 yılında ulaştığı üye sayısı 60 milyona dayanmıştı.
Gelinen noktada, sabahları gözümüzü açmadan uzandığımız akıllı telefonlar her an yerde taşıdğımız dijital ekranların ilki konumunda. Tabletler, phablet telefonlar, dizüstü PC’ler ve akıllı TV’ler, hayatımıza egemen olan ekran hanedanlığının diğer üyeleri konumunda. Dahası, sosyal medya ve oyunlar bir yana dursun, canlı yayın ve video izlemek için her birinden faydalanıyoruz.
TV’nin geleceği ne gösteriyor?
E&Y verilerine göre mobil cihazların veya her yere taşınabilen ekranların yükselişi geleneksel kültürün modern temsilcisi TV’nin önüne geçmiş değil. ABD’de 1988’de günde ortalama 3,51 saat TV izleyen insanlar, 2013’te ekran başında geçirdikleri saati 4,63 saate çıkardı.
Dijital TV’lerin kullanımı ortam, konfor, erişilebilirlik, maliyet ve internet kalitesi gibi birçok faktöre bağlı olsa da, belirleyici etken kullanıcıların kendisi. Peki kullanıcılar TV’yi nasıl yönlendiriyor?
– Hikaye faktörü: ComScore’un 2012 verilerine göre, dijital medya üzerinde harcanan 3 dakikanın biri, akıllı telefon ve tabletler üzerinde harcanıyordu. Birkaç yıl öncesinde televizyonun halen birinci sırada olduğu dijital TV sıralaması, bugün hikaye öğesi sayesinde daha da dengelendi. Bunun en büyük etkeni ise olup bitene doğrudan dahil olmak isteyen kullanıcıların sosyal medya entegrasyonu ile dijitale dahil edilmesi. Her an yapılan sayısız paylaşımlar, Twitter’ın öncülüğünde TV yayınlarının bir parçası oldu ve videolu paylaşımlar TV programlarının ana içeriklerinden biri haline geldi.
– Ekranlar artmasıyla içerik talebi artıyor: Akıllı telefonunuzun yanınızda olmadığı bir an artık yok gibi. Çantanızda ise dizüstü bilgisayar veya tablet sürekli kullanıma hazır bekliyor. Dahası, akıllı saatler büyük ekranlara geçisin ilk basamağı haline gelmeye başlıyor. Hal böyle olunca otobüs durağında, kahve sırasında veya reklam arasında sürekli farklı bir ekrana bakıyoruz ve tükettiğimiz içerik de buna göre değişiyor. Yakın zamanda her farklı ana ve sürece göre harcamak isteyeceğimiz içerik çeşidi ve sayısı da artacak.
– Grup etkisi: Bir maçı tek başına izlemek eğlenceyi ne kadar öldürüyorsa, toplu sosyal tecrübenin kalitesini artırmak için dijital ekranlar kullanılıyor. Empower tarafından yapılan araştırmaya göre ABD’de NFL finalini temsil eden Super Bowl’u izleyenlerin yüzde 75’i en az iki kişi ekran başına geçiyor. Yüzde 26’sı ise altı veya daha fazla gruplar halinde Oscar töreni izlemekten hoşlanıyor. TV izlerken atılan her 10 tweet’ten 7’si, program izlerken yazılıyor. Geride kalanları ise reklamlara gidiyor. Sonuç olarak firmalara nüfuzlarını ve satışlarını artırma imkanı doğuyor. Reklamlarda sunduğu promosyonlar ile 2012’de ABD satışlarını yüzde 58 artıran Pepsi, buna bir örnek. Nielsen raporuna göre, sosyal medya programların etkileşimi yüzde 29 artırıyor. Kısaca, firmalar için dijital ekranlarla kullanıcılara ulaşmak müthiş bir kar kapısı açıyor.
– İçeriğe kolay ulaşabilmek önemli: Sosyal medya, dijital TV’lerin kullanımını artırsa da, kolaylaştıran bir faktör değil. Son yıllarda en çok aşılmaya çalışılan sorun, birkaç tuşa basarak müzik dinlemeye başlamak gibi video içeriklere ulaşabilmek. Mobil cihazlarda bu müzik aramak kadar kolay değilken, akıllı TV’lerde de içeriğe ulaşma hızı Netflix, Hulu, Roku, TiVo gibi hizmetlerin yayılmasıyla yaygınlaşma başladı. Gelecekte ise online platformlar da çok yeterli olmayacak. Mesela, Nesnelerin İnterneti (IoT), kullanıcı zevklerini ezberleyerek TV kanallarını siz açmadan programlayacak. Akıllı buzdolabınız tercih ettiğiniz yemeğe göre program sıralaması belirleyecek; televizyonunuz ses tonunuza göre size önerilerde bulunacak. Duyarlı cihazların yanı sıra, VR teknolojisinin işin içine girmesiyle, sanal ekranlar üzerinden süper kısa yolu bulmuş olacağız.
– Aynı içeriği tüketme alışkanlığı: TV içeriği ve ekranları yönlendirecek en önemli etkenlerden biri belki de kullanım alışkanlığı. Özellikle son yıllarda herkesin bağımlı olduğu dizilere göre plan yaptığını biliyoruz. Kullanıcıların tek bir oturuşta tüm günlerini aynı içeriğe harcama alışkanlığı giderek arttığı gibi, program yapımcıları da bu alana giderek daha fazla ağırlık veriyor. 11’inci yılına giren Supernatural ve altıncı yılında kardeş bir dizi ile sıra ile gösterimi devam eden The Walking Dead, kesintisiz tüketilebilecek içeriklere birer örnek.
– Rekabet giderek artıyor: Dünyada milyarlarca insan stres atmak ve iyi vakit geçirmek için ekranlara saldırıyorsa rekabet de doğal olarak artacaktır. Türkiye dahil olmak üzere bedava arşiv içerik sunan web siteleri ve online platformların artmaya devam etmesi, kullanıcıları çekmek için sunulacak hizmet çeşidi ve promosyonların da giderek artacağına işaret ediyor.
İnsanlık dijital TV’lere bağımlı hale geldikçe, sosyal medya ve TV programları çevremizi saran bir sanal dünya oluşturuyor desek yanlış olmaz. VR başlıklarını kafamıza geçireceğimiz andan itibaren popüler bir bilim-kurgu dünyasına da bir adım yaklaşacağız: Kendi yarattığı yazılım içinde yaşamaya başlayan insanlık.