Yeni nesil O2O2O pazarlama teknolojisi girişimleri arasında yer alan SocioDigital Analytics, kısaca SodaCo, veri geri dönüşümü ve büyük veri analizleri ile şirketlerin marka değerine ve pazarlama stratejilerine güç katıyor.
Yeni medya araçları ve sayısız dijital yeniliğin var olduğu internet ekosisteminde, şirketlerin kafasını karıştıracak birçok unsur var. Malum, bir sene önce denenen ve başarılı olan dijital pazarlama stratejileri birkaç ay sonra fayda göstermeyebilir. İnternetin sayısız uygulama ve platformunda her gün yapılan algoritma değişiklikleri, çeşitlenen tüketici tercihleri ve pandemi kaynaklı kitlesel davranış değişimleri, şirketlerin kolayca üstesinden gelemeyeceği bir karmaşa oluşturuyor.
SodaCo, dijital ekosistemin nasıl bir boyuta ulaşacağını ve karmaşaya düşeceğini yıllar öncesinden öngören bir ekip tarafından kuruldu. Veri geri dönüşümü ve büyük veri analizi sonuçlarıyla dijital pazarlama stratejisi tasarımında yeni bir sayfa açan SodaCo, çok şubeli şirket ve kurumların Facebook’a ait platformlardaki marka kimliğini koruma ve güçlendirme, kitle yönetimi performansı optimizasyonu ve marka yerel varlıklarının güçlendirilmesine kadar birçok alanda hizmet sunuyor.
O2O2O birçoklarımız için anlaşılması güç bir terim olarak belirse de, SodaCo ve benzer hizmetler sunan girişimler ile bu alanı da hızlıca tanımaya başlayacağız. SodaCo kurucu ekibinde yer alan Türk girişimciler Ali Sipahioğlu ve Can Şimşek ile yola çıkış hikayeleri, amaçları ve hedefleri hakkında söyleşi yaptık.
SodaCo hakkında kısa bilgiler verebilir misiniz? Ne zaman ve hangi misyon ile kuruldu? Vizyonunuz nedir?
SocioDigital Analytics Company, kısaca SodaCo, fikren 2011 yılında, fiilen 2015 sonunda kurulmuş bir O2O2O (offline 2 online 2 offline) pazarlama teknolojisi şirketi.
SodaCo’nun amacı; bireylerin, toplumun en önemli parçalarından biri olan yerel toplulukların ve elbette şirketlerin gelişimlerine destek olabilmek için, veri ve teknolojinin sihirli kombinasyonlarını sunabilmek. Hayalimiz ise, veri ve teknolojinin en ileri verimlilikte kullanılarak tüm insanlığa iki adımda katkıda bulunmak:
- Önce temel ihtiyaçlarına ekonomik, sürdürülebilir ve verimli;
- Sonrasında da bilgiye kolay, sınırsız, sürekli ve ücretsiz ulaşmalarına yardımcı olmak.
O2O2O kavramını biraz açar mısınız?
Elbette. Dilimize çevirmek gerekirse “fizikselden sanala, sanaldan fiziksele döngüsü” diyebiliriz. Gündelik (fiziksel) hayatlarımızın detaylarını çevrimiçi (sanal) kaynaklara aktardığımız bir dönemdeyiz. Detaylarımızı doğru yorumlayan şirketler, bizlerin fiziksel hayattaki tüketim tercihlerimizin, kendi ürünlerinden/hizmetlerinden yana olmasını sağlayabiliyorlar.
Detaylarımızın en doğru şekilde toplanması ve yorumlanmasındaki en iyi ve en başarılı “aracı hizmetler” şirketleri, arama motoru olarak tanıdığımız Google’dan doğan Alphabet ve “sosyal medya” dendiğinde akla gelen ilk grup olan Facebook Uygulamalar ve Hizmetler Ailesi.
SodaCo kendini bu devlerin arasında nasıl tanımlayabiliyor?
SodaCo, hemen hemen her teknoloji girişimi gibi, büyük hayallerle yola çıktı. Elbette bir yol haritamız var. Orta vadede, son kullanıcının hayatını kolaylaştıracak projeleri, onların kullanımına açacağız. Şu an, bizim için erken. Biz şimdilik, çok şubeli şirketlere o2o2o pazarlama teknolojileri şirketlerinden Facebook grubundaki varlıklarını iyileştirmek için hizmetler & teknolojiler sunuyoruz.
Kullandığınız teknoloji altyapısı nedir? (Ürünleriniz hangi teknolojilere dayanıyor)
Şu an için sunduğumuz hizmetler, Facebook’un teknolojileri üzerinde koşuyor. Kullanıma sunmadığımız ancak geliştirmeye devam ettiğimiz hizmetlerde birbirinden farklı teknolojiler kullanıyoruz.
sodaRecycle ve sodaProtect gibi hizmetlerin amaçları ve nasıl çalıştıkları hakkında bilgi verebilir misiniz?
sodaRecycle ile Facebook Uygulamalar ve Hizmetler Ailesi’nin konum bazlı veri tabanında çok şubeli şirketlere dair Facebook’un makine öğrenmesi yoluyla konsolide ettiği veri noktalarını tespit ettiğimiz ve geri kazandığımız bir teknoloji. “Makine öğrenmesi” ve “yapay zeka” çok havalı terimler ancak bu teknolojiler her zaman en doğru sonucu vermiyor. sodaRecycle teknolojimizin çıktıları, söylemimizin bir kanıtı diyebiliriz.
sodaProtect ise, yine Facebook Uygulamalar ve Hizmetler Ailesi’nde, yoğunlukla Facebook ve Instagram’da, şirketlerin marka değerlerine zarar veren, tüketicileri markaların kimliklerini kullanarak kandıran dolandırıcılık reklamlarının peşine düştüğümüz bir teknoloji. Bu teknoloji sayesinde, özellikle bankacılık sektörüne çok ciddi faydalar sunduk, fark yarattık.
Mevcut projeler ve gelişme süreci nasıl ilerliyor?
Gündemimizde, toplumun gözünde otorite gözüken büyük ve çok şubeli şirketlerin yerel ve “yerele anlamlı” konuşmasını sağlayacak bir içerik platformu üretimi var. Bizim için oldukça keyifli bir süreç. Türkiye’yi bölge bölge, şehir şehir, ilçe ilçe ve köy köy tanıma ve analiz etme şansımız oluyor.
Bu yaklaşımı bir teknoloji hizmetine dönüştürürken kendi hayallerimizden elbette ilham alıyoruz ama teknolojilerimizin üzerinde çalıştığı teknolojilerin başındaki Mark Zuckerberg’ün söylemlerini de dikkate alıyoruz. Şirketlere yerel, bilgilendirici ve güvenilir konuşmayı öneriyor.
İTÜ ARI Teknokent ile gerçekleştirilen burs projesinden bahsedebilir misiniz?
İTÜ ARI Teknokent, bünyesinde faaliyet gösteren şirketleri, İTÜ ekosistemi ile organik bağ kurması için yüreklendiren bir yapı, bir ekosistem işleticisi. Biz, İTÜ ARI Teknokent’in bu yaklaşımını gördükten sonra, İTÜ’lü öğrenciler için bir imkan yaratmak istedik ve sağ olsun, İTÜ ARI Teknokent’in bize atadığı yöneticimiz, yolculuğun her adımında bizim süreçlerimizi takip etti ve kolaylaştırdı. Sonucunda ortaya mutlu ve bilgiye aç 41 gencin olduğu bir eğitim ve burs programı çıktı.
Burs kampanyaları devam edecek mi? Ayrıca staj ve eğitim programlarınız mevcut mu?
Türkiye pazarında, çok şubeli şirketler hizmetlerimize ve yaklaşımımıza teveccüh gösterdikçe, bizim de gençlerimize desteklerimiz devam edecek. Staj imkanlarını, pandeminin etkileri ortadan kalktıktan sonra başlatacağız. Burs programımızı, bir maddi destek programından çok eğitim programı olarak konumlandırıyoruz. Evet, genç arkadaşlarımıza elimizden geldiğince maddi destek sunuyoruz ama bizim baktığımız yerden bilgi ve tecrübe paylaşımımız maddi destekten çok daha değerli. Bu yaklaşımımızın, genç arkadaşlarımızda da aynı şekilde hissedildiğini görebiliyoruz.
İstanbul ve Türkiye’nin gelişen dijital teknoloji tablosuna bakarak önümüzdeki yıllar için beklentilerinizi nasıl özetlersiniz?
“İspanyol Gribi” ismi verilen pandemi sonrası, 1920’li yıllara ABD’de “roaring twenties”, “kükreyen 20’ler” denmiş. Yüzünü teknolojiye dönmüş her dünya vatandaşı için, bu pandemiyi ve sonrasını benzer bir fırsat olarak görüyorum. Türkiye geçtiğimiz yıllarda çok değerli girişimler ve girişimciler yetiştirdi. Çok büyük yatırımlar girdi, çok ciddi rakamlara “exit”ler yapıldı. Arkadan, parlak bir nesil geliyor. Bu neslin damarlarına, ölçeklenebilir girişimcilik iksirini aşılayabilirsek, Türkiye çok değerli girişimler çıkarmaya ve şu ana kadar ürettiği başarı hikayelerinin çok daha büyüklerini yaratmaya aday bir ülke. İhtiyaçlarımızdan biri, girişimcilerimizi dünya vatandaşı olacak şekilde yetiştirmek.
İstanbul, Türkiye’nin ekonomik kalbi. Girişimcilik ekosistemindeki yeri de tartışılmaz. Ama her geçen gün Ankara’dan İzmir’den harika ekipler duyuyorum, bunların bazılarıyla tanışıyoruz. Anadolu’nun her köşesini “ölçeklenebilir girişimcilik” yani teknoloji girişimciliği merkezlerine, problem çözmeyi alışkanlığa, hayal etmeyi en yakın arkadaşımıza dönüştürmeliyiz.
“Dünya vatandaşı” ifadesini kullandınız. Dünya’nın dev ekonomilerinde faaliyet göstermek varken, SodaCo neden Türkiye’ye ilgi gösteriyor?
İş modelimiz, 2010’lu yılların başından beri ABD’de kullanılan ve bizim de yaşayarak deneyimlediğimiz modeller. O dönemde de küçük girişimlerimiz oldu ancak biraz daha tecrübe biriktirmeye karar verdik. ABD’de çok gelişmiş bir marka koruma ve yerel iletişim kültürü var. Bu kültürü dijitale 2010’lu yılların başında taşıyan birçok şirket olmasına rağmen, 2015’te kurduğumuz SodaCo’dan sonra kurulan ve sadece ABD pazarını hedefleyen bir rakibimiz, geçtiğimiz haftalarda 80 milyon dolarlık “Seri D” yatırımı turunu kapattı. Bu yatırımın, şirketin değerini 300-400 milyon dolar arasında bir seviyeye taşıdığını düşünüyoruz.
Şirket olarak Türkiye’ye ilgi gösteriyoruz çünkü kurucular olarak Türkiye’de doğduk, büyüdük ve Türkiye’yi seviyoruz. Bunun yanında, Türkiye’nin coğrafi ve kültürel potansiyeli ile, insanının zekasına güveniyor ve inanıyoruz. Türkiye’de yerel iletişim kültürünün gelişimine katkı sağlayabilirsek, şirket değerimiz az önce bahsettiğimiz ABD’li rakibimiz kadar yükselmeyebilir ancak ülke ekonomisine katacağımız değerin milyarlarca doları bulacağına eminiz.