Google’un en fütürist yöneticisi olarak bilinen Ray Kurzweil, 2030’lu yıllarda beyinlere yerleştirilecek nano-robotların insanları tanrılaştıracağına inanıyor.
Gelecek hakkında birçok kehanette bulunan Google’ın mühendislik direktörü Ray Kurzweil, kehanetlerine bir yenisini ekledi. Kurzweil, insanların beyinlerini bilgisayarlara bağlayarak çok daha karmaşık bir yaşam seviyesine özgü duygular ve özellikler kazanacağını belirtti.
İnsan beyninin iki lobdan üç loba çıkması, DNA zincirlerinin iki değil dört olması veya iki tane yerine dört kol-bacağa sahip olmamız gibi değişimlerin bizleri nasıl dönüştüreceğini hafiften hayal edin. Kurzweil, bu tür değişimler yerine gelecekte karşımıza çıkacak en muhtemel dönüşümü ele alarak ‘cyborg-insan olacağımızı’ öne süren isimlerden biri.
İnsanların ölümsüzlüğü yenerek Tanrı ile ilişkisini baştan yazacağını, hatta onu ortadan kaldırabileceğini savunan Yuval Noah Harari’ye kıyasla, Kurzweil daha yakın gelecek hakkındaki değişimleri ele alan bir bilim insanı.
Kısaca ‘ilk Tanrı’ olarak belireceği tahmin edilen süper (kuantum) bilgisayarlar, insan-Dünya tabanlı Evrensel bilginin toplandığı mega dönüştürücüler olacak. Ancak bu aşamada bilgisayarların insanlara uçma yeteneği ve güzellik kazandırmak yerine Skynet’e dönüşebileceğini de unutmayalım.
Kurzweil, Haziran 2014’te New York’ta düzenlenen Exponential Finance konferansındaki konuşmasında ise ‘makinelerin 15 yıl içinde duygusal zeka geliştireceğini ve onlarla aşk yaşamaya başlayacağımızı’ öne sürmüştü. ‘Her’ filmini akıllara getiren kehanet, yüz milyonlarca insanın çaresizce çöpçatanlık sitelerinde vakit geçirdiği ele alındığında gerçekleşmesi fazlasıyla yüksek bir olasılık.
‘Beyinler arası e-posta ve fotoğraf gönderilecek’
İsrailli tarih profesörü Noah Harari gibi geleceği az-çok öngörebilmemizi sağlayacak önemli isimlerden biri olan Kurzweil, Ocak 2015’te yaptığı bir konuşmada açıkça insanların ‘bilgisayar beyinli’ olacağını belirtmişti.
Nano-robotlar beynimize bir protez gibi yerleştirilmeyecek, tersine kıvrımlarında yüzecekler. Kurzweil, bu teknoloji sayesinde insanların evrim sürecinde baskın olan ‘biyolojik olmayan düşünce’ boyutuna geçeceğimize inanıyor.
Kurzweil, sürekli vurgu yaptığı ‘sevgi odaklı’ insanın da böyle ortaya çıkacağını savunuyor. Modern beyinlerimizde ilk insanlar gibi bir düşünce yapısına sahip olarak, hem mantıksal hem de duygusal zekamızı artıracağız. Kurzweil, “Beyin modüllerimize daha hiyerarşik bir yapı içinde olacak, bu şekilde daha derin duygusal seviyelere inebileceğiz” ifadesini kullandı.
İnternete bağlanarak daha benzersiz olabiliriz
Singularity Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada, Kurzweil duygusal zekası daha yüksek olan insan örneğini, Google’ın kurucularından Larry Page’in yer aldığı bir örnekle anlattı.
“Yürürken Larry’nin yaklaştığını görüyorum ve ‘İyisi söyleyecek akıllıca bir şey düşüneyim’ diyorum. Buna rağmen neokorteksimdeki 300 milyon modül bu işi yapamıyor. Benim akıllıca bir laf edebilmem için iki saniyede çözüm üretecek 1 milyar modüle ihtiyacım var. Beyinde bu kapasite olmasa da, buluta bağlanarak bir akıllı telefon gibi zekamı binlerce kat artırabilirim.”
Kurzweil, insanları daha da farklılaştıracak düşünce yeteneği sayesinde bugün algıladığımızdan çok daha farklı müzik türlerinin keşfedilmesi gibi yetenekler kazanacağımızı savunuyor. Bu düşüncesi, kitle üretimden çıkmış gibi çoğalan insan konpseptine kıyasla ümit verici ancak Kurzweil düşünceleri bazılarına göre fazla iyimser.
Duke Üniversitesi’nde sinir mühendisi olan Dr. Miguel Nicolelis, ‘robotların bizleri daha duygusal değil, daha duygu ve insanlık yoksunu yapacağını’ savunuyor. Dahası, eğer bilgisayarlara çok fazla bağlanırsak çeşitliliğimizi kaybedeceğiz ve siyah-beyaz veya ikili koddaki 0 ve 1’ler gibi olacağız.
‘Evrim ruhsal bir süreç’
Bilgisayarla iç içe geçmenin insan gelişiminde geri dönüşü olmayan bir süreç olduğuna inanan Kurzweil, bilgisayarların bizi sadece daha duygusal ve benzersiz yapacağına değil, aynı zamanda Tanrılaştıracağına inanıyor.
Noah Harari’nin anlattıklarına kıyasla Kurzweil aksamadan düz bir yolda gelişim gösterecek bir sonuç ümit ediyor. Kurzweil ‘evrimin yaşanması gereken tek yer olarak gördüğü’ beyne eklenecek nano-robotların Tanrılaşmaya yeteceğine inanıyor. Yani yüz milyar dolarlık projelerin başını çektiği dijital beyin veya sayborg vücutlar değil, zeka ve duygu artışı ile Tanrılaşmak.
Ne kadar mümkün?
Beyinlerimizin kıvrımlarında gezinecek nano-robotların bilim-kurgunun ötesine geçeceğini savunan bilim insanları yok değil. MIT (Massachusetts Teknoloji Enstitüsü) Medila Lab kurucusu Nicholas Negroponte, nano-robotların öğrenme yetisini ciddi oranda artıracağını düşünüyor.
Örneğin, Matrix’teki kabloya kıyasla nano-robotlar tarafından beyindeki kan akışına aktarılacak bilgiler sayesinde akıcı Fransızca konuşabileceğiz. UC San Diego makine mühendisliği profesörü James Friend ise medikal nanoteknoloji alanında beyinde dolaşacak robotların 3 ila 5 yılda gerçek olabileceğini savunuyor.
Medikal alanda temelleri atılacak ‘beyin nano-robotlarının’ gelişmesi için yapılacak deneylerden yasal iznin çıkmasına kadar yıllar gerektiren süreçler var. Nano-robotların Kurzweil’in hayalini kurduğu gibi beyin kıvrımlarına aşk tozu serpme özelliği ne zaman gelir, belirsiz.
Tüm bunların yanında, Kurzweil’in beklentileri karşısında belirecek birçok soru var:
– İnsanların beyinleriyle internete bağlanması maksimum güvenlik riski oluşturmayacak mı?
– Geleceğin dünyasında herkes beyniyle internete bağlanabilecek mi?
– Devletler ve istihbarat kurumları beyinlerimizi kontrol etmeye çalışırsa ne olacak?
– Yasa haline getirilse de herkes beyninde nano-robot benzeri bir teknoloji istemeyebilir ve bir şekilde çıkarmaya çalışabilir?
– Nano-robotlar ters teper ve insanlar ‘savaşma seviş’ demek yerine daha fazla savaşmaya başlarlarsa geri dönüş mümkün olacak mı?
– Nano-robotlar evrim geçirip beynimizi yemeye başlarsa bizi kim kurtaracak?
![[wallpaper-kid.com]](https://www.dijitalx.com/wp-content/uploads/2015/05/irobot-1024x597.jpg)
Denek sayısı giderek artıyor
İstanbul’a ziyaretinde röportaj yapma şansı bulduğum Caltech profesörü Yaser Abu Mustafa, ‘insanlar doğallıklarını dijitale isteyerek teslim ediyor’ ifadesini kullanmıştı.
İnsanlığın zaten kontrolünde olmadığı dijitalleşme sürecinde birkaç bilim insanı ve teknoloji milyarderi dışında gözü kapalı ilerlemesi, kaçınılmaz olarak bir karmaşaya neden olacak. Üzerinde farklı mecralarda birçok senaryo yazılıp çizilecek olan 2030’ların sonrasındaki dünya, ana hatları belli gibi görünse de aslında tamamen karanlıkta.
‘Mars Çağı’ olarak tarihte yerini alması muhtemel olan 2030 ve sonraki yıllarda insanların nasıl bir teknolojiye kavuşacağından çok, birbirleriyle ilişkilerinin nasıl olacağı en büyük soru işareti. 2017’de yapılması planlanan ilk kafa nakli gibi uç noktadaki operasyonlar ve onu takip edecek gelişmeler, insanların arzuladığı teknoloji için her şeyi yapmaya gönüllü olduğuna bir örnek.
İyi, kötü veya ortası olsun, insanlığın kendi elleriyle yaratacağı kaosun aynı zamanda kobayı olduğunu söylemek yanlış olmaz.