Co-creation, yani Birlikte Yaratma, on yıllar öncesine uzanan bir terim olsa da dünyada yeni yeni duyulma başlanan bir akımı temsil ediyor. Avrupa’da on yıla yakın süredir yeni nesil teknoparkların kurulmasına öncülük eden co-creation, gerçek kişilerin fikirlerini prototip aşamasına getirmelerini ve devamında son kullanıcıya sunulacak ürün ortaya koymalarını sağlıyor.
Türkiye’de Ocak 2014’te hayata geçen Başakşehir Living Lab, toplumun her kesiminden gelen girişimcilere ürünlerini geliştirme, tanıtma ve yatırımcı bulma şansı sunuyor. Üniversitelerin başını çektiği teknopark ve kuluçka merkezlerini tamamlayan üçüncü unsur olarak beliren Living Lab’ler, İstanbul’un ardından Eskişehir ve diğer şehirlere yayılmaya başlıyor.
Toplum içinden çıkacak projelerin kök bulması adına çok büyük bir rol üstlenen Başakşehir Living Lab’in Genel Koordinatörü Ömer Onur, ‘en büyük sıkıntının yatırımcı eksikliği’ olduğunu ifade ederken, yaptıkları çalışmalarla Türkiye’de girişimciliği güçlendirmeyi başaracaklarını söyledi.
Her yıl düzenlenen İnovasyon Yarışması’nın ödüllerini İstanbul Kongre Merkezi’nde düzenlenen İnovasyon Haftası’nda dağıtan Başakşehir Living Lab, 2016’da sadece İstanbul’dan değil Türkiye’nin dört bir yanından çok daha fazla girişimci bekliyor.
Başakşehir Living Lab’in amacını, çalışmalarını ve hedeflerini anlatan Ömer Onur, Türkiye’nin girişimcilik ekosistemini kurma aşamasındaki zorlukları zamanla aşacağından emin.
Living Lab projesi nasıl hayata geçti?
Başakşehir Belediye Başkanı Mevlüt Uysal, ilçemizde marka olabilecek, teknolojiyle bağlantılı bir proje yapmak istedi. Bu projenin fikir aşamasında StartupBootcamp’den Ersin Pamuksüzer’den danışmanlık hizmeti alarak bir fikir ortaya çıkardık. Aslında Başakşehir için bir teknopark oluşturulması, teknolojik ürün geliştirilmesi ve dünyadaki benzer kurumların dikkatini çekecek bir proje oluşturulması isteniyordu. Silikon Vadisi gibi, teknoloji firmalarının geliştiği, firmaların kurulduğu ve yatırımcıların ilgisini çeken bir model düşündük.
Fransa’daki teknoloji parkı Sofia Antipolis’de yapılan görüşmelerde, kafamızdaki modelin büyük devlet yatırımları gerektiriyor olmasından dolayı projeyi değiştirmeye karar verdik. Sofia Antipolis’de verilen fikirden yola çıkılarak, Living Lab kurulmasına karar verildi. Mevlüt Uysal da hızlı sonuç verecek, vatandaşa hizmet götürecek ve onların kontrolünde olacak bir projeyi destekliyordu.
Alınan karar sonucunda tüm Living Lab’leri araştırdık. Living Lab, temelinde Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) tarafından ortaya atılan bir fikir. Ama ABD’de değil ancak Avrupa’da benimsenmiş bir konsept. Konseptin içeriği ise tüketici ve ekosistemle ürün geliştirilmesine dayanan ‘Co-creation.’ Projenin üretici ve tüketici tarafından oluşturulduğu co-creation, Ar-Ge’den biraz farklı. Çünkü beyin takımı tarafından değil, gerçek ortam, gerçek kişilerle geliştirmeye dayanıyor. Başakşehir Living Lab de belli bir belediye, çevreye ve kamu alanının içinde olduğu bir ortamı temsil ediyor.
Avrupa Living Lab’i benimsedikten sonra European Network of Living Labs (ENoLL) adında bir NGO (kar amacı gütmeyen kuruluş) kuruluyor. Her sene Living Lab olmak isteyen projeleri değerlendiriyorlar ve olumlu/olumsuz cevap veriyorlar.
ENoLL kapsamında ilk Living Lab’ler 2006’da hayata geçirildi. Başakşehir Belediyesi altıncı dalgada Living Lab olmaya hak kazandı. Mayıs 2012’de projemizi kabul ettirdik ve Türkiye’de bu alanda ilk olduk. Odaklandığımız alanlar ise bilişim teknolojileri ve endüstriyel tasarım. Başakşehir living Lab’in yanı sıra Eskişehir’de Tepebaşı Belediyesi sosyal bilimlere odaklanan bir Living Lab kurmaya hak kazandı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi de bu yıl içinde ENoLL’e müracaat etti ve akıllı şehir alanında Living Lab kurmaya hak kazandılar.
Projemizin onay almasının ardından projenin oluşturulması ve fiziksel olarak ortamın kurulması yaklaşık 1,5 yıl sürdü. Başakşehir Living Lab, Ocak 2014’ten bu yan faaliyet gösteriyor. Kuruluş sürecinde projenin belediyeye ait olmasından dolayı ciddi bir engelle karşılaştığımızı söylemem. Ama ilk baştaki Silikon Vadisi gibi bir modele sadık kalsaydık devlet kurumlarının da çok fazla yardımı gerekeceği için zorluklar yaşayabilirdik. Living Lab’e belediyenin verdiği desteğin yanı sıra TTNET sponsorluk desteği sundu.
Geride kalan sürede Living Lab’den ne gibi projeler çıktı?
Vizyonumuzun önceliği girişimciliği teşvik etmek olarak beliriyor. İkincisi ise teknolojilerin geliştirilmesi için ortam ve imkanları sağlamak. Bu teknolojilerin vatandaşın hayatını kolaylaştıran, akıllandıran teknolojiler olmasını istiyoruz. Kamu-belediye hizmetleri ve bilişim teknolojileri tabanlı hizmet vermeye çalışıyoruz. Sağladığımız ortam, gerçekten test edilmiş ürünlerin tüketiciye kullandırılması ve üreticinin de iş oluşturması, startup olarak hayatına devam etmesi, yerel-uluslararası pazarlara açılmasını amaçlıyor.
Şu ana kadar yapılan çalışmalarda, bir girişimcimiz mobil sağlık çantası üretti. İlk geliştirildiğinde yaklaşık 12-15 parametresi vardı. Elde taşınabilen küçük iş çantası gibi, GSM kapsamı olan her yerde kullanabileceğiniz, mobille uyumlu bir ürün olarak geliştirildi. Şeker, kolesterol, ateş nabız, tansiyon parametlerini ölçen biz cihazdı. İlk prototiplerini Başakşehir Belediyesi’nde denedik. Hatta Sağlık Bakanı Sn. Mehmet Müezzinoğlu da denedi ürünü. Beğenilmesinin ardından belediyeden rica ettik ve gerçek tüketicilerle test etmek istedik. Site yönetimi kabul etti ve Başakşehir’de 4-5 bin kişinin yaşadığı bir sitesinde 3 hafta boyunca test edildi. Bu aşamada, vatandaşın sağlık konusunda farkındalığını artırmak açısından da önemli bir çalışma yapıldı. Ücretsiz testler sonucunda vatandaş sağlık durumu hakkında bilgi edinip doktorlara başvurmaya başladı.
Sağlık çantası prototip aşamasından ileriye taşındı ve sosyal sorumluluk projesi kapsamında üretilerek belediyelerde kullanılmaya başlandı. Otellerde de kullanılması gereken bir ürün olduğunu düşünüyoruz. Çünkü doktora gitmek yerine doktor size gelip müdahale edebilir. Sadece tek bir kan damlasıyla 5 dakikada sonuç alıyorsunuz ve veriler mobil üzerinden sunuculara aktarılarak saklanıyor.
Bir diğer ürün, ‘Sesli Twitter’ adında bir uygulama. Twitter’ın görsel video hali olarak düşünülebilir. Bir dakikalık video tutabilen bir uygulama olarak sunuldu ve geliştiricileri Silikon Vadisi’nde yatırımcılarla görüştüler. Ayrıca test amaçlı kullandığımız ‘bio-pipe’ gibi bir ürün var. Apartmanlardan çıkan suların biyolojik arıtımını ve park ve bahçelerde kullanılmasını sağlayan bir sistem. Belediye test etti ancak henüz kullanmadı. Girişimcileri ise diğer belediyelerden ihale almayı başardı.
Geliştirilen ürünlerin yanı sıra önemli günlerde Living Lab’de fuarlar düzenleniyor. Tüm girişimcilerden ürünlerini getirmelerini istiyoruz. Hatta gelenler ürünlerini bırakabiliyor ve biz bu ürünleri sergiliyor ve anlatıyoruz. İnovasyon Haftası gibi başka fuarlara katıldığımızda, girişimcilerin ürünlerini de yanımızda götürüp tanıtıyoruz.
Bu tür ürünleri neden fark etmiyoruz?
Sıkıntımız şu, yatırımcımız çok az. Teknolojimiz var ama ürünü marka haline getirme, yatırımcı bulma ve pazarlama konusunda çok başarılı değiliz. Sonuçta ürünler çok beğeniliyor ama daha iyi noktalara gelebilir. Örneğin sağlık çantasının içinde kullanılan ürünler CE onaylı ürünler. Eczaneden şeker ölçüm cihazı alabilirsiniz ama mobil sağlık çantasında kan almaktan ölçüm yapmaya kadar her cihaz bulunuyor. Aynı kan örneği farklı tahlillerde kullanılabiliyor. Ölçümleri 5 dakika içinde değerlendiren yazılım, aynı zamanda fiziksel özelliklerinize göre karşılaştırma yapıyor ve sonuç sunuyor.
Türkiye’de girişimci ruhlu çok fazla insan var. Ama dünyada bu tip imkanları bulma ve yatırımcı bulma daha kolay. Çünkü oturmuş ekosistem sayesinde kendi yollarını bulabiliyorlar. Fikirden ticari ürüne giden yolda her basamağı tanımlamış durumdalar. Türkiye’de ise bu sistem daha çok yeni. Firmaların girişimleri ve üniversitelerin kendi teknoparkları gibi altyapıları var. Buralarda geliştirilen ürünler tohum parası alarak prototip aşamasına geliyor sonra yatırımcı ilgi çekmeye çalışıyor. Ancak proje çok, melek yatırımcı çok az. Dünyada da girişimlerin büyük bir kısmı gerçekleşmiyor. Küresel ortalamaya yüzde 4-5 diyebiliriz. Türkiye’de ise bu oran çok daha düşük. Çünkü dayanma gücü çok düşük. Birisi para yatıracak seviyeye gelene kadar proje ikna edici aşamayı aşamıyor.
Bu tabloyu tersine çevirebilecek miyiz?
Zamanla bu durumun değişeceğini umuyoruz. 2012’ye kıyasla çok farklı bir ilgi var. Her gün 2-3 proje geliyor. Proje geliştirme imkanı herkese sunuyoruz. Her yıl 2-3 projeye de işadamlarının karşısına çıkma fırsatı veriyoruz. Startupbootcamp sistemi bu aşamada beğendiğimiz bir örnek. Potansiyel projeler sunum yapıyor, 10 ürün seçilerek hızlandırma programına alınıyor, yatırımcıya sunulacak prototip için süreç hızlandırılmaya çalışılıyor. Kuluçka merkezleri, yatırımcı alanları var.
Türkiye’de yatırımcı sayısı az olsa da biz pes etmiyoruz. Girişimci hizmeti dışında genel olarak toplumun bilgi ve iletişim ile tasarıma ilgisini artıracak çalışmalarımız artacak. Zamanla inovasyona olan ilginin de artmasını amaçlıyoruz. Tasarım, yazılım eğitimleri verilerek gençlerin dünyaya bakışını değiştirmeye çalışıyoruz. Örneğin 10-15 yaş arasına robotik eğitimi veriyoruz. Tema veya bireysel tasarıma odaklanan çalışmalar tasarım, kalibrasyon, yazılım gibi alanlarda eğitim veriliyor ve çok başarılı ürünler çıkıyor.
Living Lab’in uzun dönemde Türkiye’ye faydası ne olacak?
Living Lab’ler eğer organizasyon olarak doğru konumlandırılır ve özellikle devlet ile belediyeler bu projeyi sahiplenirse belirgin büyüme gösterir. Üniversite ve sanayi desteğiyle hem KOBİ ve büyük firmaların hem de girişimciliğin gelişmesine fayda sağlar. Bu süreçte Living Lab’lerin sayılarının artması ve aralarında proje işbirliği gerekiyor. Örneğin şehircilikle ilgili İspanya’da yapılan projeyi yeniden burada yapmanın anlamı yok. Kaynak tasarrufu ve hizmet sunum hızının artması şart.
Bu projeler genç yaştaki tüm girişimcilere de önemli destek sağlayabilir. Anadolu’da mobil uygulamadan öğrencilerin elde edeceği para onların çalışmalarına önemli katkı sunabilir. Okul ortamında zor olan bu tür destekleyici projeler Living Lab’ler sayesinde yapılabilir. Öğrencilerin yanı sıra, toplumundaki herkese fayda sağlanıyor. Örneğin Eskişehir’de ev kadınlarına ve engellilere dönük proje sunuluyor. 2-3 saat nakış eğitimi almanız bile toplumun refahının artması adına önemli.
Başakşehir Living Lab 2016 için neler planlıyor?
Her yıl bir yarışma düzenliyoruz. Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) kapsamında ortaokul, lise, üniversiteler arası İnovasyon Yarışması düzenleniyor. Living Lab’in organize ettiği yarışmada Türkiye çapında tüm projeleri topluyoruz. Ekim sonunda projeler değerlendirildi. Ortaokul, lise ve üniversite toplamında 100 proje geldi. İkinci aşamada sunumlar yapıldı, İnovasyon Haftası’nda ödül verildi. Geçtiğimiz yıl proje bolluğunda Tekirdağ öne çıkıyordu, bu sene Samsun’dan çok proje geldi. Amaç Türkiye’nin dört bir yanından olabildiğince katılım almak.
Proje yarışmasının yanı sıra ulusal robot yarışmasına katılıyoruz. Geçtiğimiz yıl Marmara Bölgesi’nde birinciliği kazandık. Şu an akıllı şehircilikle ilgili beyin fırtınası yapıyoruz. 3D tasarım konusunda, artırılmış gerçeklikle ilgili çalışacağız. Robotik çalışmalarımız da devam edecek. Orta yaş ve üstü ev kadınları ve beylere de dönük akıllı cihaz kullanım eğitimleri başlatacağız. Teknolojik cihazlar belli yaş grupları için çok zor geliyor, korkuyorlar. Bu korkuyu yenip yeni teknolojilerle haşır neşir olmaları gerekiyor. X ve Y jenerasyonu arasındaki farkı kapamak daha iyi bir yaşam seviyesi için çok önemli.
Beklentilerimiz arasında da ilk olarak girişimci sayımızın artmasını istiyoruz. Bu konuda büyük eksiklik var. Living Lab’in konumu bu konuda sıkıntı olabilir ama zamanla toplu taşıma ile aşılacağını umuyoruz. Living Lab olarak sürekli dinamik olmaya çalışıyoruz. Başakşehir Belediyesi girişimlerden memnun ve onlar da faydalanıyor. Örneğin geliştirilen akıllı çöp toplama sistemi şu an belediyede 500-600 konteynırda kullanılıyor. Ayrıca yol bozuklukları gibi şikayet takip uygulamaları geliştirildi. Toplumun kendine fayda sağladığı ve sorunlarını aştığı benzer projeler artarak devam edecek.