Astronomlar, iki yıl önce Güneş’in yörüngesine girerek yok olan esrarengiz gök cismi Oumuamua’nın uzay gemisi olup olmadığı sorusunu değerlendirdi.
Yıldızlararası uzaydan gök cismine giriş yapan ilk gök cismi olarak ilan edilen ve tuhaf şekli ve yörüngesi ile kozmik bir taş olmaktan çok “uzaylılara ait bir gemi olabileceği” öne sürülen Oumuamua hakkında yeni bir araştırma daha yapıldı.
Bazıları tarafından yıldız sistemimizi gözlemlemek için gönderilen bir uzay gemisi olduğu düşünülen Oumuamua hakkındaki tüm verileri inceleyen bilim insanları, gök cisminin “doğal bir kaynağı” olduğunu açıkladı.
Oumuamua hakkındaki heyecan verici “uzaylı” iddiası, geçtiğimiz yıl Harvard astfofizikçisi Avi Loeb tarafından öne sürülmüştü (kendisi tuhaf kayanın uzay gemisi olduğunu değil ama akıllı varlıklar tarafından yönlendirilen bir cisim olabileceğini belirtmişti). Tuhaf gök cisminin ne asteroit, ne de kuyrukluyıldız kategorisine koyulamaması, nereden geldiği konusunda birçok soru işaretleri doğurmuştu. Bugüne dek.
Nature Astronomy dergisinde yayımlanan yeni araştırma, Oumuamua’nın nasıl oluşmuş olabileceğini açıklamış olabilir. Yine de, araştırmada yer alan Maryland Üniversitesi’nden astronom Matthew Knight, “Güneş Sistemi’nde böyle bir gök cismi daha önce görmedik. Oumuamua halen bir gizem” ifadesini kullandı.
Knight, “Ancak kendine has bir gök cismi ile karşılaşıncaya kadar kendi analoglarımıza başvurmayı tercih ediyoruz. Uzaylılara ait bir araç hipotezi eğlenceli bir fikir ancak analizlerimiz bu duruma birçok açıklama sunuyor” dedi.
“Oumuamua benzeri birçok gök cismini görebileceğiz”
Oumuamua, yıldızlararası boşlukta yüzlerce milyon kilometre yok kat ettikten sonra Ekim 2017’de Güneş’in yörüngesinde tespit edildi. Bir ay öncesinde, yıldımıza en yakın noktaya geldiği fark edildi. Esrarengiz gök cismi, Güneş’e olan yakın temasının ardından uzaklaşmaya başladı ve yıldız sistemimizden ayrıldı.
Astronomlara küçük dilini yutturan gök cisminin Güneş Sistemi’ndeki göktaşları ile tek bir benzerliği vardı: Bolca kozmik radyasyona maruz kaldığını gösteren, yoğun metal-zengini kimyasal bileşim. Bu özelliğinin fark edilmesini sağlayan ise kızıla kaçan rengiydi.
Oumuamua’nın sahip olduğu kimyasal bileşenlerin yanı sıra tamamen farklı bir gök cismi olduğunu anlamak zor değildi. Yaklaşık 400 metre uzunluğundaki sigara görünümlü kaya parçası, ne asteroit ne de kuyrukluyıldız değildi.
Yan konmuş bir şişe gibi dönerek hareket eden Oumuamua buz içermiyor ve gaz çıkışı göstermiyordu. Yani bir kuyrukluyıldız değildi. Aynı zamanda izlediği rota sadece yerçekimi etkisiyle çizilmemişti. Kısaca, asteroit de değildi. Buna rağmen, astronomlar geride kalan opsiyonun “uzay gemisi olmadığını” belirtiyor.
Knight ve ekibine göre Oumuamua bir “planetesimal veya planetesimal parçası.” Söz konusu kelime, uzak mesafelerdeki yıldız sistemlerinde oluşum sürecindeki bir gezegen anlamına geliyor. Oldukça rutin ve bol bir süreci temsil eden planetesimal, çekim kuvvetlerinin etkisiyle materyal disklerinden parçaları sağa sola saçabiliyor.
Muhtemelen Oumuamua gibi dış sistemlerdeki gezegenlere ait parçalar Güneş Sistemi’ne giriyor ancak henüz keşif kapasitemiz hepsini görmemize yetmiyor. Astronomlar gelişen gözlem yeteneği sayesinde gelecekte Oumumua gibi gök cisimlerini tespit etmeyi ve sırlarını ortaya çıkarmayı umuyor. ABD Ulusal Bilim Derneği’nin Büyük Sinoptik Gözlem Teleskobu (LSST), 2022 yılından itibaren yıldızlararası cisimlerin peşine düşecek.
Knight, “Her yıl yeni bir nesne tespit edebiliriz. Eğer 10-20 yıldızlararası cisim inceledikten sonra Oumuamua hakkında halen belirsizliğe sahipsek, hakkındaki hipotezleri tekrar gözden geçirmemiz gerekecek” dedi.
Acaba Loeb haklı çıkabilir mi?