Antarktika Yarımadası’ndaki yer alan Larsen C buz sahanlığı, uzun süreden beklenen parçalanmayı geçtiğimiz günlerde yaşadı. A68 adı verilen buzul parçası, 5,800 kilometrekarelik genişliği ile bugüne dek Antartika’dan kopan en büyük buz parçası oldu. Buz parçası, 92 kilometre genişliğindeki Erie Gölü’nü iki kez dolduracak kütleye sahip.
Buzul parçalanması, NASA’nın Aqua ile ESA’nın Sentinel-1 uyduları tarafından tespit edildi. ESA, buzul değişimini gözlemleyen Sentinel-1 ile Antarktika Yarımadası üzerinden ikinci kez geçerek kopmayı teyit etmeye çalışacak.
A68 buzulunun kopmasına neden olan çatlak, yıllardır büyümeye devam ediyordu. Giderek buz sahanlığından ayrılan buz parçasının 10 veya 12 Temmuz’da koptuğu tahmin ediliyor. Weddell Denizi’ne doğru yavaşça süzülmeye başlayan A68, zamanla deniz seviyesinin artmasına neden olacak başı boş buzullardan biri haline gelecek.
Antarktika Yarımadası sonsuza dek bozuldu
Larsen C buz sahanlığı, yaşanan parçalanmanın ardından kütlesinin yaklaşık yüzde 10’unu kaybetti. Antarktika’nın tek parça halinde kalmasını sağlauyan en önemli yapıları temsil eden buz sahanlıkları, bu tür parçalanmalar ile dayanıklıklarını kaybediyor. Larsen C’de zamanla görülmesi beklenen gelişme, bu sahanlığında çözülmelerin devam etmesi ve yeni buzulların denize saçılması. Bu da, deniz seviyesinin her geçen yıl milim milim artacağına işaret ediyor.
Daha da kötüsü, Antarktika Yarımadası’nın şeklini koruyan düzenin düzelmeyecek biçimde bozulduğu düşünülüyor. Bilim insanları, Larsen C’nin yeniden büyümeye başlayabileceğini de belirtti. Öte yandan, sahanlığın yer aldığı bölge çok daha kırılgan ve düzensiz hale geldi. Bu şartlar altında Larsen C’nin komşusu Larsen B ile aynı sonu yaşama ihtimali de bulunuyor. Larsen B, 2002 yılında benzer bir kopma sonucunda parçalanmıştı.
Larsen C’yi aylardır gözlemleyen MIDAS projesinde yer alan Adrian Luckman, “parçalanmayı aylardır beklediklerini, çatlaktaki son birkaç kilometrenin ise şaşırtıcı derecede uzun sürede ayrıldığını” belirtti. Luckman, A68’in tek parça halinde kalabileceğini veya önümüzdeki yıllarda parçalara ayrılabileceğini söyledi. Parçalanma yaşanırsa, ortaya çıkacak parçalardan bazıları soğuk sularda kalabilir, diğerleri ise kuzeydeki daha sıcak sulara sürüklenebilir.
Sorumlu küresel ısınma ‘değil’
Antarktika’da yaşanan gelişme bilim insanları açısından aslında hiç de şaşırtıcı değil. Son yıllarda birbiri ardına yapılan çalışmalar buzul kıtanın büyük tehdit altında olduğunun defalarca altını çizmişti. Yaşanan en son gelişmenin ardından durumun nasıl tersine çevrileceği bir yana dursun, sorumlusu da belli değil.
Luckman, Larsen A ve B buz sahanlıklarında yaşanan parçalanmaların bölgesel ısınmaya bağlı olduğunu belirtti. Öte yandan, Larsen C’deki durum ‘doğal bir gelişme’ olarak görülüyor. Luckman, buz sahanlığının büyülebileceği en son noktaya eriştikten sonra parçalandığını belirtti.
Değindiği nokta da aslında doğru. Larsen C’yi parçalayan çatlak, 1980’lerde elde edilen uydu görüntülerinde kendini göstermişti. Çatlağın oluşumu küresel ısınma veya okyanuslardaki ısı artışı ile doğrudan bağlantılı değil. Çünkü geçmiş yıllara ait verile, Larsen C’deki buz kalınlığının arttığını göstermişti. Kısaca, her ne kadar insan etkisi Antarktika üzerinde etki gösterse de, Larsen C doğal bir dönüşüm geçirdi denebilir.
Bu görüşü, Colorado State Üniversitesi’nden jeolog Dan McGrath de doğruladı. McGrath, 20’nci yüzyılda Antarktika Yarımadası’nın çevresel değişimlere fazlasıyla maruz kaldığını ve Larsen A ile B’nin parçalanmasında insan etkisi olduğunu da belirtti. Ancak Larsen C doğrudan küresel ısınma veya okyanus ısısının artışı ile bağlantılı değil. Yine de, her ikisi zamanla buz sahanlığının tabanını biraz zayıflatmış olabilir.
Gelecek için önemli bir tecrübe
Larsen C’de yaşanan ayrılık, bilim insalarının buz sahanlıklarını gözlem yeteneğini de fazlasıyla sınamış oldu. Beklenen parçalanlamanın zamanı çok iyi tahmin edilemese de, buna neden olan faktörlerin ölçümünde önemli adımlar atıldı. Bilim insanları, diğer buz sahanlıklarının gözleminde sıcaklık, rüzgarlar, dalgalar ve okyanus akıntıları gibi tüm çevresel faktörleri daha iyi ölçmeyi umuyor.
Umuyoruz, yapılacak çok daha iyi gözlemler sayesinde parçalanmaların zamanını kestirebilmekten çok önüne geçecek teknolojilere kapı aralanabilir.