Tüm akciğer kanseri vakalarının sadece %16’sı erken evrede saptanabilmektedir. Geriye kalan yüzdede yer alan vakaların tedavisi ise oldukça zordur.
Her yıl dünya üzerinde binlerce insana akciğer kanseri tanısı konuyor ve maalesef bir o kadarının da yaşamları bu nedenle son buluyor. Geçtiğimiz yılın (2020) verilerine göre yeni tanı konan akciğer kanseri vakalarının sayısı (her iki cinsiyet için) dünya genelinde 2.2 milyon olarak açıklandı (1). Her geçen yıl artan bu oranlar büyük bir endişe ile karşılanmaktadır. Özellikle meme, prostat gibi nispeten daha kolay ve etkili şekilde tedavi edilebilen kanserlerle karşılaştırıldığında akciğer kanserini farklı yapan nedir sorusu karşımıza çıkmaktadır (2).
Neden Akciğer Kanseri ?
Bu konuda maalesef bilim insanlarının bile yanıldığı herkesçe kabul görmüş yanlış bir bilgi söz konusudur. Birçok kişi akciğer kanserinin diğer kanserlerle karşılaştırıldığında popülasyonda daha yaygın olmasından dolayı bu denli yüksek ölüm oranlarına sahip olduğunu düşünmektedir. Ancak bu inanış gerçeği yansıtmamaktadır. Örneğin meme kanseri. Yeni meme kanseri vakaları her geçen yıl akciğer kanserine yaklaşmaktadır öyle ki ilk kez geçtiğimiz yıl meme kanseri yeni tanı konan vaka sayısı akciğer kanserini geçmiştir (1). Ancak bu yaygınlığa rağmen ölüm oranları akciğer kanserine göre çok daha geriden seyretmektedir. Bu farkın temel bazı sebepleri bulunmaktadır. İlk ve en önemli sebep meme kanseri tanısının erken evrelerde yapılabiliyor olmasıdır. Dışsal (fiziksel) tetkiklerin kolay olması ve semptomların erken evrelerde gözlenebilmesi meme kanserinin daha kolay bir şekilde erkenden tanımlanmasına ve tedavisine olanak sağlamaktadır. Ancak akciğer kanserinde aynı durum söz konusu değildir. İçsel organlarımız olan akciğerlerin fiziksel olarak kontrol edilemiyor olmasının yanında akciğer kanserinin semptomlarının genel olarak daha geç evrelerde gözleniyor olması da bu durumu destekler niteliktedir (2-3).
Akciğer kanseri türleri diğer kanser türlerine kıyasla daha metastatik (diğer organlara yayılması) karaktere sahiptir. Bu durum tedavi opsiyonlarını daraltmaktadır. Erken evrede yakalanan akciğer kanserinde cerrahi operasyon sonrası kemoterapi ve radyoterapi verilerek adjuvant tedavi seçeneği uygulanabilirken, metastatik fazdaki akciğer kanseri ile savaşta cerrahi operasyon çoğu zaman tercih edilememektedir (2).
Akciğer kanseri ile savaştaki en önemli silah kemoterapidir. Son yıllarda kombinasyon kemoterapi tedavileri onkolojide ses getirmektedir. Ancak akciğer kanseri çoğunlukla bu kemoterapötik ajanlara karşı bir dirence sahiptir. Bu direnç maalesef tedaviyi çoğu zaman olanaksız kılmaktadır. Bu direnç aşılsa dahi kanser öğrenebilen yapısı ile çoğu zaman yeni tedavi rejimine karşıda direnç geliştirebilmektedir (2). Örneğin çoklu ilaç direnci veya radyoterapi direnci gibi.
Diğer birçok kanser vakasında olduğu gibi akciğer kanserinde de erken teşhis hayat kurtarmaktadır. Neyse ki dünya üzerinde çalışan binlerce bilim insanı bu amaçla çeşitli biyo-belirteçler keşfederek akciğer kanseri ve diğer kanser türlerinin erken tanısına olanak sağlamaktadırlar.
Kaynaklar: