Her birimiz için ister ilişki, ister aile, ister toplum ve ekonomi içinde olalım, çok önemli ortak bir kavram vardır. Bu öyle bir şeydir ki, eğer ortadan kalkarsa, en güçlü hükümeti, en başarılı şirketi, en parlak ekonomiyi, en etkili liderliği, en iyi arkadaşlığı veya en derin aşkı yok edebilir.
Evet bu kavram bence, güvendir.
Peki neye göre insanlara göre güveniriz ya da inanmamayı tercih ederiz?
Dünyanın en “akıllı” yaratığı insanın en büyük zaafı aslında. Neden güvenme ihtiyacı duyarız, bazı hayvanlar gibi sürüyle yaşamaya muhtaç olduğumuz için mi? Bile bile kanmak, aynı hatayı, çok yanlış olduğunu bilerek, tekrar tekrar ve bile isteye yapmak bu ihtiyaçtan mı ileri gelir?
Belki de güven başlı başına bir hataydı insanlık için. Tek başına gözümüzü açtığımız ve yine tek başına ayrılacağımız dünya da birken çok olmaya çalışmak en başından beri anlamsız bir uğraştı. Eğer sosyalleşme, arkadaş edinme aile kurma gibi şeyleri hayatımıza sokmasak güven gereksinimi de duymayacaktık. Lakin insan sosyal bir hayvan olduğu için bu durum oldukça zor olurdu. Bu noktada atalarımız yüzyıllar önce karar verdi ve birbirlerine güvenmeyi seçip, bir arada yaşadılar. İşte tam da böyle başladı güven ile olan köşe kapmacamız.
“Her zaman güvensizlik göstermek her zaman güvenmek kadar büyük bir yanlıştır” demiş Goethe ama; Shakespeare, “İnsanların insanlara güvenmesini aklım almıyor” buyurmuşlar.
İnsanız işte, güvenmek kadar yanılmak, yanılmayı göze alıp denemek de hayatın içinde. Bir şey daha var hayatın doğal akışında; insan yalnız doğar ve yalnız ölür. Yalnız ölmeyi kabullenmiş biri için aşk, nefes, gülmek, acı çekmek, dağ, deniz, gökyüzü, orman, kısacası bu dünyaya ait olan her şey bir surettir artık. İnsan bir daha asla güvenmez ve isteyerek yanılmayı tercih etmez, yalnızlığına ve surete aşıktır artık, o aşkı da zihninde yaşar.
Peki birine ya da bir şeye güvenmeye nasıl karar veririz? Yakınlık, kurulan bağ, mantıklı bulmak, diğer insanlar tarafından kabul görmesi… Sanırım bir kişiye güvenirken en ilkel duygumuz olan altıncı hissimize güveniyoruz. Hani nedenini bilmiyorum ama; onda hoşlanmadığım bir şey var dediğimizde açıklayamadığımız o sebep. Yine de güveninizin boşa çıkmayacağının ya da canınızın yanmayacağının garantisini kimse veremez. Küçük İskender :“Aç kalan bir sincapla aynı evde yaşasanız bir gün sizi kemirmeyeceğini kim garanti edebilir; bunu hiç kurgulamadığımız için güzeldir sincap.“
Karşımızdakine güvenmek için bir sebebimiz yokken bile eğer o kişinin bize kötülük yapabileceğini düşünemiyorsak inanmayı seçiyoruz. Bu noktadan baktığımızda aslında fazlasıyla savunmasızız. Öte yandan güven duygusu biz daha anne karnındayken öğrenmeye başladığımız bir şey. İlk önce koşulsuz bir şekilde anne ve babamıza güvenmeyi öğreniyoruz daha sonra ise etrafımızdaki diğer insanlara. Karşımızdaki insanlara güvendikçe kendimize olan güvenimiz ve hayattaki başarımız doğru olarak artıyor.
“Bir güveni yıkmak, bir dünyayı yok etmektir”
Mitoloji kitaplarında Eros ile Psyche’nin aşk öykülerinin ilk bölümünü şu şekilde özetlenir: Hiç görmediği sevgili eşine güvenmeyen Psyche onu öldürmeye kalkar. Tıpkı eşinin bir zamanlar onun üzerine doğrulttuğu ok gibi o da hançeri kaldırır havaya. Fakat nasıl ki eşi onu görünce şaşkınlıktan kendisine batırır oku, Psyche de elinden düşürüverir hançeri ve bir damla kızgın yağ diğer elinde tuttuğu kandilden düşer sevdiğinin göğsüne.
O zaman sevdiği adam, yüzünü ilk kez gördüğü tanrı, ona bağırır: “Güvenin olmadığı yerde aşk yaşayamaz.” Ve terk eder onu.
Sahiden yaşayamaz aşk güvenin olmadığı yerde, aşk tanrısı nasıl yaşasın? Günter Grass’ın çok sevdiğim bir sözü var “Bir insana tamamen güvendiğinizde iki sonuçtan birini elde edeceğiniz kesindir: Ya yaşam boyu bir dost, ya hayat boyu bir ders.
Bir kişiye yalan söylemek mesele değildir, hele önemli bir konu değilse, belki kandırırsınız da onu. Bir kişiyi aldatmak mesele değildir, belki içinizden bile gelmemiştir gerçekte. Ama bir güveni yıkmak bir dünyayı yok etmektir, kendi ayaklarınızın altında o kişinin dünyasından bir parçayı koparmaktır. Bir kişinin size olan güvenini yıkmak, onun kendisine olan güvenine de saldırmaktır.
Güvenmek bir anlamda teslim olmaktır. Zordur o nedenle ve çok değerlidir. Şöyle bir geçmişe bakınca görüyorum ki, ben insanlara güvenmeyi hep tercih etmişim. Çoğuna göre saflık, hatta aptallık bile olsa, teslim olmak hep hoşuma gitmiş. Hayattan en çok dersi de işte o dönemlerde çıkarmışım. Ne mutlu böyle aptallığa!
Kaynakça:
İskender Küçük. Her şey ayrı yazılır. İstanbul: Can Yayınları,2016
https://www.ted.com/talks/onora_o_neill_what_we_don_t_understand_about_trust/transcript?
language=tr
https://www.e-psikiyatri.com/insan-nasil-guvenir
https://www.halimiz.com/guven-duygusu-dediginiz-nedir/
http://blog.milliyet.com.tr/guvenmek/Blog/?BlogNo=367134