Hitler’in tamamlamayı başaramadığı nükleer reaktörden temin edilen kalıntılar, Nazi Almaya’sının İkinci Dünya Savaşı’nda nükleer bombanın sırrını neredeyse ortaya çıkardığına işaret ediyor.
Maryland Üniversitesi’nden Timothy Koeth, beş yıl önce üzerinde ilginç bir not olan küçük bir paket aldı. Sarılıp sarmalanmış küçük paketin üzerindeki notta ise “Hitler’in inşa etmeye çalıştığı reaktörden alındı… Ninninger’in hediyesi” yazıyordu. Bu ismin, ABD’nin nükleer silah geliştirmesi ile sonuçlanan Manhattan Projesi’nde yer almış Robert Nininger’e ait olduğu, notta isminin yanlış yazıldığı anlaşıldı. Nininger’in eşi, kocasının bir zamanlar bir uranyum küpüne sahip olduğunu doğruladı.
Koeth’in meslektaşı Miriam Hiebert ile incelediği “hediye”, 5 cm genişliğindeki bir metal kübe sıkıştırılmış 2 kilogram uranyumdu. Uranyum, Nazilerin uzun zaman önce sona eren ve sonuca ulaşamayan nükleer programından kalma bir kalıntıydı.
Hiebert, “Küçük olmasına rağmen şaşırtıcı derecede ağır. İnsanlar ilk ellerine aldıkları zaman verdikleri tepkiyi görmek hep komiğime gitmiştir” diyor.
Nazilerin gizemli uranyum küpleri
Aslına bakılırsa, Koeth’in eline düşen değerli Nazi kalıntısından çok daha fazla olmalı. Nazi Almanyası’nın nükleer fizik programı kapsamında en az 663 uranyum dolu küp hazırladığı biliniyor. 1940’lı yılların başlarında hız kazanan program, her ne kadar savaşın sonlarına kadar sürdürülse de müttefiklerin eline geçmişti.
Asla tamamlanmayan programdan geriye kalan uranyumun sadece bir kısmının yeri biliniyor. Geri kalanı ise dünyanın dört bir yanında olabilir. Uranyum küplerinin yerini saptamayı kararlaştıran Koeth ve Hiebert, bu süreçte Nazilerin nükleer programı hakkında gizli kalmış birçok bilgiye ulaştı.
1939 yılında, Alman kimyagerler Otto Hahn ve Fritz Strassman önemli bir keşifte bulundular. Uranyumu nötronlar ile bombardımana tutmak daha küçük bir element olan baryumun ortaya çıkmasını sağlıyordu.
Atomun “fizyonu” dünyayı sonsuza dek değiştirecekti. ABD’de, Manhattan Projesi adı verilen ve ilk nükleer bombanın test edilmesi ile sonuçlanan proje, Japonya’nın teslim olmasını sağlayarak İkinci Dünya Savaşı’nın sonunu getirecekti. Bugün nükleer fizyon dünyanın elektrik ihtiyacının yaklaşık %14’ünü karşılıyor.
Savaşın sonucu çok farklı olabilirdi
Naziler bu güçlü enerji kaynağını çok daha pratik bir şeye dönüştürmeyi planlıyordu. Eğer Manhattan Projesi’ne uzanan süreci daha önce tamamlayabilselerdi, İkinci Dünya Savaşı’nın sonucu çok farklı olabilirdi. Peki neden başaramadılar?
Sebebi, uranyum atomlarının anormal miktardaki enerjiyi dışa vurmak için kendi bölünmelerini sürdürülebilir kılmaları gerektiği. Bir atom parçalandığında nötronları dışa vuruyor ve diğer atomların da parçalanmasını tetikliyor.
Ancak uranyumun her izotopu için aynısı geçerli değil. Bazı izotoplar patlarken diğerleri nötronları çekerek patlama göstermeyen izotoplara dönüşebiliyor. Aynı zamanda nötronların istenen tepkimeyi oluşturması için emilmelerini sağlayacak bir hızda olmaları gerekiyor.
Batı dünyası için (müttefikler diyelim) izotopların doğru ölçeğini saptamak ve uranyumun eşik kütlesini belirlemek yıllar aldı. Sonucunda, birçok farklı radyoaktif materyal yıkıcı bir enerjiye dönüştürüldü.
Nisan 1945’te, ABD’nin New Mexico eyaletinde ilk nükleer deneme yapılmadan sadece üç ay önce müttefikler Nazi Almanyası’nın nükleer programının boyutunu ortaya çıkardı. Nazilerin teslim olmasına günler gerçekleştirilen Alsos operasynunda, Haigerloch kasabasında fizikçi Werner Heisenberg tarafından idare edilen bir laboratuvar ele geçirildi. Naziler yaklaşan düşmana bilgilerini kaptırmamak için laboratuvardaki tüm donanımları kaçırmıştı. Uranyum küplerini ise yakınlara gömerek saklamaya çalıştılar.
Uranyum küpünün içinden ne çıktı?
Uranyum küplerinden bir tanesinin Koeth’in eline nasıl geçtiği bir muamma. Geride kalanların ise ne kadarının yok edildiği veya bilinmeyen ellerde olduğu bir diğer soru işareti.
Koeth ve Hiebert’in analizleri, günümüze dek hayatta kalan küpün içindeki radyo izotopların uranyum cevherinde bulunması beklenecek karışımda olmadığını tespit etti. Dahası, fizyon ürünlerine işaret eden veya bir zincirleme reaksiyon başlatmaya yetecek bir karışım yoktu. Naziler uranyumu zenginleştirmeyi başarmış olsa bile küpün içindeki miktar ile küçük çaplı bir patlamanın ötesine gidemezdi.
Bir anda ortaya çıkan gizemli küp Nazilerin nükleer programının ne kadar başarılı ilerlediği veya ne gibi aksaklıklar yaşandığı konusunda çok fazla bilgi vermiyor. Ancak Koeth ile Hiebert’in araştırmaları süresince yaptığı bir diğer keşif, fazlasıyla heyecan verici.
“Diğer” deney
ABD Ulusal Arşivleri’nden çıkarılan belgelere göre, müttefikler Almanya’nın kuzeydoğusunda kalan bir diğer reaktörde “yüzlerce” küp daha keşfetti.
Hiebert, “Eğer Naziler kaynaklarını farklı deneylerde ayrı tutmak yerine bir araya getirmiş olsaydı çalışan bir nükleer reaktör inşa edebilirlerdi” ifadesini kullandı ve ekledi:
“Bu noktada Nazi ve Amerikan nükleer programı arasındaki en büyük fark ortaya çıkıyor. Naziler rekabetçi, parçalara ayrılmış bir program izledi. Öte yandan General Leslie Groves yönetimi altındaki Amerikan Manhattan Projesi merkezi ve işbirliğine dayalıydı.”
Not düşülmesi gereken nokta, tüm kaynaklarınızı bir araya getirseniz bile yüzler veya binlerce uranyum bloğunu etkin bir yakıta dönüştürmek çok özverili basamakların atılmasını gerektiriyor. Her ne kadar deliller belli seviyede bir program yürütüldüğünü gösterse de, Nazilerin nükleer silah yapmaya doğru ilerlediğini gösteren kesin deliller bulunmuyor.
Araştırmanın detayları Physics Today dergisinde yayınlandı.