1960’larda yaşanan olaylar 1950’lerin devamıdır. Sadece 1952’de yapılan ihbar sayısı 1500’ün üzerindedir. İşte bu sene, devlet kamuoyu ile aralarında bir diyalog sağlanması ve yaşanan gözlemlerin kayıt altında tutulması için “Project Blue Book” adında bir program başlatır. 1969’a kadar devam ettirilen çalışma, oldukça sistematik olması açısında diğer tüm başarısız çalışmaların üzerini örter.
Blue Book projesinin kapsamında belli basamaklar yer almaktaydı. UFO gördüklerini iddia eden insanlara 8 soruluk bir anket veriliyordu. Gözlem yapılan yerin resmi çekiliyor, uzmanlar hava koşullarını değerlendiriyorlardı. Ankette yer alan yer, zaman, olayın içeriği gibi kutucuklar dolduruluyor ve durumun yetkililerle analiz edilmesi sonucu son kutucuk olan özet ve yorum kısmına sonuç giriliyordu.
Bu sistematik işleyiş sayesinde Blue Book önceki varsayımlar, teoriler ve iddiaları geride bırakarak daha mantıklı bir sonuç sunuyordu. Ancak uzmanların kesin bir sonuç tayin edemedikleri zamanda oluyordu. Bu durumda 2 seçenek mümkündü. Birincisi delillerin yetersizliğinden (fotoğraf bulanıklığı gibi) cismin tam olarak saptanamadığının açıklanması, ikincisi ise kesin bir kanıt elde edilemediği için sonuca varılamadığının söylenmesiydi.
1969’da proje yine devletin kendi çıkarına hizmet eden laflarını içeren bir memorandumda sonlandırıldı. Savunma Bakanlığının yaptığı açıklamada, çalışmalardan çok az bir sonuç elde edildiği ve ele alınabilecek en düşük ihtimalli hipotezin dünya dışı varlıkların dünyayı ziyaret etmeleri olasılığıdır dendi. Toplamda 12,618 UFO ihbarına yer verilen rapordaki 701 gözlem, halen açıklanabilmiş değil.
Ancak bırakın UFO’ları görmeyi, uzaylılarla karşılaşan insanların hikâyesi bu hipotezi çok güçlü kılıyordu. Amerika’da açıklanmış ya da açıklanmamış olarak sayısız dünya dışı varlıklarla temas ve kaçırılma olayı yaşandı. Bunlardan bazıları:
25 Ekim 1973 gecesi. Steven Poleskie adındaki Pennsylvania’lı çiftçi, çiftlik evlerinde kendisinden başka yaklaşık 15 kişiyle daha otururken bulundukları arazi üzerinde gökyüzünde bir UFO görür. Diğer UFO tanımlamalarından fazla farklı olmayan cisim alçalmaya başlar. Steven tüfeğini kaparak dışarı çıkar. Ardından kulübesini çevreleyen çitin karşı tarafında çok çirkin iki tane adam görür. Steven yaklaşır. Gördüğü şey iki tane çirkin suratlı, uzun kolları olan, yeşil renkli, sarı gözlü ve “yanmış plastik” kokuları saçan uzaylıdır. Surat ifadelerinden iyi niyetli bir ziyaret yapmadıklarını sezinleyen Steven bir uyarı ateşi açar. Uzaylılar tuhaf sesler çıkartarak Steven’ın üzerine yürürler. Korkan Steven, bir tanesini vurur. Uzaylılar yok olur, ancak Steven’da olduğu yere yığılır. Doktorlar ve yetkililer çağrılır. Ancak o kendisinden geçmiştir. Hayvanlar gibi sesler çıkarmakta, kollarını etrafa savurmakta ve garip davranışlar göstermektedir. Huysuzlaşan köpeğine saldıran Steven onu ısırmaya çalışır. Bir süre sonra bayılır, ayrıldığında eski haline dönmüştür.
ABD tarihinde uzaylılar tarafından kaçırılma olaylarının en ünlü isimlerinden olan Whitney Strieber, yaşanan önceki olaydaki uzaylılara ait garip kokulara bir açıklama getirir. “Communion” adlı kitabın yazarı olan Strieber, uzaylıları yakınında olduğu zamanlarda varlıklarını “koklayarak” hissedebildiğini ve kokularının “sülfüre” benzediğini söyler.
Pascagoula Vakası
10 Ekim 1973. New Orleans, Louisiana’da bulunan St. Tammany kasabasında, gündüz vakti ikisi polis olmak üzere toplam 15 kişi, gökyüzünde metalik renkte ve daire biçiminde olan uçan bir cisim gördüklerini bildirirler. Ertesi gün, 11 Ekim günü ise 2 balıkçı hayatlarında hiç unutamayacakları bir balığa çıkarlar. Mississippi’li olan 19 yaşındaki Calvin Parker ve 42 yaşındaki Charles Hickson, akşam saat 9 civarında Pascagoula nehrinde balığa giderler. Balık tutarken aniden arkalarında bir “bzzz!” sesi duyarlar. Arkalarına dönüp baktıklarında, daire biçiminde, ön tarafında yükselip alçalan mavi ışıkların olduğu bir cisim görürler.
Cisim nehrin karşı kıyısından yaklaşık 100 metre uzaklıkta ve yerden sadece birkaç metre yükseklikte durur. Hickson ve Parker’ın dediğine göre bir kapı açılır ve üç tane yaratık sakin sakin aşağı inerler. İki adam taş kesilmiş halde olayı izlerken, uzaylılar soğukkanlılıklarını kaybetmeden, nehrin üzerinden geçerek (havada süzülerek ya da yürüyerek) ikisine yaklaşırlar. Olayın çok sonrasındaki ifadelerinde Parker ve Hickson uzaylıların görünümlerini şu şekilde tasvir eder: “Yaklaşık 1.50 boylarında, kurşun şeklinde kafalar, boyun yok, ağız yerine çizgi şeklinde bir yarık, kulak ve burunlarının olması gereken yerde koni biçiminde, sanki kardan adamın havuçtan yapılmış burnu gibi dışarı doğru olan yapılar var. Gözleri yok, derileri buruşuk ve gri, ayakları yuvarlak ve elleri pençe şeklinde…”
Uzaylılardan ikisi halen ayık olan ve korkudan donup kalmış Hickson’ı, diğeri ise bayılan Parker’ı kaçırırlar. Hickson’ın dediğine göre uzaylılar onu koltuk altlarından tutarak götürürler. Temas olduğu anda Hickson tüm hislerini yitirir. Daha sonra UFO’nun içinde çok aydınlık olan bir odaya taşınır. Burada havada asılı kaldığını ve göze benzeyen bir cihazın tüm bedenini incelediğini anlatır. Sonra sıra Parker’a gelir, aynı işlemden geçer. Yaklaşık 20 dakika sonra havada süzülerek uzay aracından çıkartılırlar. Bir iki dakika sonra ise uzay aracı göğe yükselir ve kaybolur. Olayın sonunda şoke halinde olan adamlar ne yapacaklarını bilemezler.
Nihayetinde Biloxi’deki Hava Üssüne telefon etmeye karar verirler. Ancak bu seferde yasalardan korkan iki adam kasabanın gazetesine gider, kapı kapalıdır. Sonunda şerife gider dertlerini anlatırlar. Şerif onlara inanmaz, yalanlarını itiraf etmeleri için ses geçirmeyen bir odaya onları sokarak beklemeye başlar. Odadaki gizli mikrofondan konuşmalar dinlenir. Ancak şerifin beklediğini tersine, iki adam gerçekten çok korkmuştur. Hickson odadan çıkarılır, Parker’ın ise sinirleri olayı daha fazla kaldıramaz ve ağlayarak dua etmeye başlar. Başka bir gün iki adam yalan makinesine bağlanırlar ve ikisi de testi geçer…