İlk olarak KIC 8462852 olarak tanıdığımız, ardından Tabby’nin Yıldızı ve Boyajian Yıldızı olarak da adlandırmaya başladığımız esrarengiz gök cismi hakkında yeni bir araştırma daha yayımlandı.
Yaydığı parlaklık bugüne kadar düzensiz şekilde azalan ve en fazla %22 oranında karalan yıldızın yörüngesinde uzaylı gelişmiş medeniyetlere ait bir Dyson küresi olabileceği öne sürülmüştü.
Ekim 2015’ten bu yana birçok araştırmaya konu olan yıldızın yörüngesinde ne olup bittiğine dair astronomi dünyasını tatmin eden bir açıklama yapılamamıştı. Berkeley ve Columbia üniversiteleri tarafından ortak yapılan çalışma ise şu ana kadar öne sürülen en iyi teori gibi beliriyor.
Kısaca değinirsek, uzaylılara ait bir mega yapı yok. Tersine, yıldız ‘uydularıyla beraber bir gezegen yutmuş’ olabilir.
Ne olup bitiyor?
KIC 8462852 kafaları karıştıran unsur, bugüne dek hiçbir yıldızda görülmeyen, olağandışı bir durum sergilemesi.
Kepler Teleskobu verileri ile 2015’te parlaklığındaki tuhaf değişimler tespit edilen KIC 8462852, geçmişteki veriler gözden geçirildiğinde bu tuhaflığı uzun zamandır yaşadığını gösterdi. Veriler, yıldızın 1890 ile 1989 yılları arasında yüzde 14 parlaklık kaybettiğine işaret etti. Kepler’in gözlemlediği dört yılda ise bu oran daha da arttı.
Yaşanan anormalliği açıklamak için öne sürülen kuyrukluyıldız yağmuru, gezegen çarpışması ve manyetik alan bozukluğu gibi teoriler astronomları tatmin etmedi. Uzaylı mega yapı düşüncesi de hazır alternatif olarak kenarda bekliyor.
Ani değişime neden olan ne?
Columbia Üniversitesi’nden Brian Metzger ve Nicholas Stone ile Berkeley Üniversitesi’nden Ken Shen’in Monthly Notices of the Royal Astronomical Society dergisinde yayımlanan araştırması, KIC 8462852’deki değişime en akla yatan teoriyi sundu.
Teoriye göre, yakın zaman önce bir gezegen KIC 8462852’nin içine düştü (çarptı veya içine daldı da diyebiliriz). Çarpışma sebebiyle ortaya çıkan kütleçekimsel kuvvet, yıldızın nükleer enerji üretimini hızlandırdı. Sonuç olarak yıldızın parlaklığı ani değişimlerle artıp azalmaya başladı. Eğer bu teori doğruysa, KIC 8462852’nin yakın gelecekte normal parlaklığa dönmesi gerektiğini varsayacağız.
Teori, yıldızın parlaklığındaki değişimleri daha iyi açıklayabilir. Çarpışmanın ardından gezegenden geriye kaldığı düşünülen enkazlar, yıldızın bozuk yörüngeye sahip uyduları haline geldi. Çarpışma enkazı uydular, yörünge hareketleri boyunca ne zaman yıldızın önünden geçse (Dünya’dan bakış açımıza göre), parlaklığını da kesiyor.
Çarpışma ne zaman yaşandı?
Araştırmacılar, yıldıza çarpan gezegenin büyüklüğünü tespit edebilmek için çarpışmanın ne zaman yaşandığını bilmeleri gerektiğini belirtti.
Gizmodo’ya açıklama yapan Metzger, “Eğer Jüpiter boyutunda bir gezegen ise bugün gözlemlediğimiz karalmanın yaşanması için 1,000 yıllık bir süreç gerekli” yorumunu yaptı ve devam etti: “Öte yandan eğer Ay büyüklüğünde bir gök cismi çarptıysa, parlama ve karalma 10 yıl önce gözlemlenirdi” dedi.
Ay büyüklüğündeki bir gök cisminin çarpması, Tabby’nin Yıldızı’nda gözlemlenen 100 yıllık parlaklık değişimini açıklayamaz. Ancak Kepler’in dört yıl boyunca gözlemlediği değişimlere uyuyor.
Metzger, enkazı inceleyebilmeleri halinde (tabii varsa) KIC 8462852’ye ne zaman ve ne büyüklükte bir gök cismi çarptığını açıklayabileceklerini söyledi.
Çarpışmanın dinamikleri
Stone, “gezegenin KIC 8462852’ye bir gecede çarpmadığını, milyonlarca yıl süren yavaşlamanın ardından yıldıza daldığını” belirtti. Böylece, ilk olarak ani parlama yaşandı, ardından yıldızın ışığı sönükleşti.
Eğer yıldıza çarpan gezegen Jüpiter ve Satürn gibi çok sayıda uyduya sahipse, bu uyduların yıldızın çekim gücüyle yörüngelerinden çıkması ve çarpışmanın ardından oluşan enkaza karışmaları çok muhtemel.
Stone, bu açıklamayı bulmacadaki yerine oturtuyor: “Bu senaryoda gezegenin uyduları çarpışmanın ardından Merkür’ün Güneş’e olduğundan daha yakın bir yörüngede konumlandı. Ve eğer buzul uydular ise yüzeylerinde buharlaşma başladı. Yıldızların saldığı gaz ve buhar, Kepler’in gözlemlediği parlaklık değişimini açıklayabilir. Sahipsiz kalan uyduların çok yüksek miktarda toz ve gaz saçtığını düşünürsek, yıldızın ışınlarının nasıl bloke edildiğini açıklayabiliriz.
Bir yıldız ömrü boyunca 10,000 Ay yiyebilir mi?
Metzger ve meslektaşları tarafından öne sürülen teori kulağa oldukça mantıklı geliyor. İleride doğrulanması halinde, bir yıldızın gezegenle çarpışmasına dair benzersiz bir senaryo ortaya çıkacak. Dahası, bu senaryo Samanyolu’nun birçok yerinde yaşanıyor olabilir.
‘Gezegen Avcısı’ Kepler Teleskobu, bugüne kadar 100,000 yıldız gözlemledi. Ancak Samanyolu Galaksisi’nde en az 100 milyar yıldız yer alıyor. Bu iki satırı matematiğe dökersek çıkan sonuç şu: Eğer Kepler’in gözlem alanında yıldızın gezegen yuttuğuna dair bir olaya rastladıysak, Samanyolu’nda gezegen yiyen daha 1 milyon yıldız olabilir.
Eğer KIC 8462852 gibi yıldızlar gerçekten varsa, bu yaşamları boyunca 10 Jüpiter veya 10,000 Ay yutabilecek kapasitede olduklarını gösteriyor.
Metzger, teorilerini doğrulamak için Tabby’nin Yıldızı üzerindeki gözlemlerine pür dikkat devam edecek. Parlaklıkta değişiklik olduğu bir sonraki sefer, yoğun miktarda gaz ve toz çıkışı tespit edilirse, sonuca çok yaklaşılacak. Metzger, düşündükleri gibi olması halinde bir sonraki değişimde “birkaç gün veya hafta sürecek bir kızılötesi parlaması” göreceklerini söyledi.
Teoriyi doğrulamanın bir diğer yolu, bir uydu veya gezegenin bir yıldıza çarpmasını gözlemlemek. Bu tür bir olayın ilk başta güçlü, ardından yavaşça azalan parlaklık oluşturacağı düşünülüyor.
KIC 8462852 yıldızı hakkındaki gizem ne çözülür bilinmez. Ancak en son teori fazlasıyla mantıklı geliyor. Yine de, doğrulanması zaman alacak. Aksi takdirde mega yapı teorisi varlığını sürdürmeye devam edecek.
İlginizi çekebilir: Dünyanın en büyük radyo teleskobu Tabby’nin Yıldızını dinleyecek
Ana görsel: NASA/JPL-Caltech