Danimarkalı bilim insanları tarafından yapılan ve otizm ile aşılar arasındaki bağlantıyı araştıran en kapsamlı araştırmalardan biri, çocuklara uygulanan aşılar ile otizm arasında bağlantı olmadığını ortaya çıkardı.
Günümüzde kamuda büyük tartışmalara neden olan aşıların yan etkisine yönelik iddialar, ilk olarak gastroenterolog Andrew Wakefield tarafından 1998 yılında öne sürülmüştü. Wakefield, kızamık, kızamıkçık ve kabakulak aşılarının otizm ile bağlantılı olduğunu ve hastalığın semptomlarının aşının yapıldığı dönemlerde, bebekler 12-15 aylık iken ortaya çıktığını öne sürmüştü.
Her ne kadar bu iddia zamanla çürütülse ve Wakefield’in lisansı elinden alınmış olsa da, kamuda giderek büyüyen bir önyargı oluştu. Küresel alanda aşılara karşı alternatif tedavi yöntemlerinin tedavi edilmeye başlanması sonucu kızamık başta olmak üzere bebeklerde görülen hastalıklarda patlama yaşandı. UNICEF, geçtiğimiz Cuma günü yaptığı duyuruda kızamığın aşı yaptırılmayan çocuklar arasında çok ciddi boyutlara ulaştığını açıklamıştı. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ise aşılardan uzak durulmasının küresel alandaki en büyük 10 sağlık tehdidinden biri olduğunu belirtti.
Danimarkalı araştırmacıların hazırladığıve American College of Physicians tarafından Annals of Internal Medicine dergisinde yayınlanan araştırma, son 10 yılda 6,517 otizm vakasını inceleyerek hazırlandı. Vakaların yer aldığı veriler, toplamda 650,000 çocuğa ait verilerin yer aldığı kayıtlardan alındı. Araştırmaya imza atan bilim insanları, aşıların faydasını ortaya koyan 2002 tarihli bir makaleyi de hazırlamıştı.
Aşı karşıtlarının tüm iddiaları çürütüldü
Kopenhag Statens Serum Enstitüsü’nden Dr. Anders Peter Hviid, en büyük sorunun son yıllarda giderek yayılan aşı karşıtı görüşler olduğunu söyleyerek şu ifadeyi kullandı:
Araştırmada aşı karşıtı lobi çalışmalarının dikkat çektiği durumlar da ele alındı. Örneğin kardeşi otizm hastalığı taşıyan çocuklar ve otizme yakalanmak için risk faktörleri daha yüksek olan çocuklar incelendi. Böylece bazı çocukların otizme daha savunmasız olabileceği düşüncesi de araştırmaya katıldı.
Ayrıca, anti-MMR (kızamık, kızamıkçık ve kabakulak aşıları) kampanyaları yürüten grupların savunduğu gibi bu aşıların öncesinde yapılan aşıların da otizme kapı aralıyor olabileceği ihitmali de incelendi.
Hviiv, anti-MMR savunucularının öne sürdüğü tüm iddiaların yaptıkları araştırmada çürütüldüğünü belirtti:
“Danimarkalı çocuklar üzerinde ulusal ölçekte yapılan incelemede MMR aşılarının otizm riskini artırdığına, çevresel veya ailesel riskler yüzünden bazı çocukların daha fazla risk taşıdğına veya MMR aşıları sonrasında belli dönemlerde otizm belirtilerinin ortaya çıktığına dair hiçbir delil bulunamadı.”
“Biliniyor olsa da doğrulanması önemli”
Araştırmayı yorumlayan Atlanta Emory Üniversitesi’nden Saad Ömer ve Emory Üniversitesi Tıp Okulu’ndan İnci Yıldırım, her ne kadar MMR ile otizm arasında bağlantı olmadığının ortaya konmasına rağmen en son araştırmanın önem taşıdığını belirttiler.
İki bilim insanı, “İdeal olarak aşı güvenliğini konu alan araştırmalar bilimsel olarak öne sürülen hipotezleri değerlendirmek için yazılmalıdır, komplo teorilerine cevap olarak değil. Gerçeklikte, aşı şüphecileri tarafından desteklenen hipotezler kamunun aşılara olan güvenini etkileyebilir” yorumunda bulundu.
Ömer ve Yıldırım, araştırmanın yeterli olmayabileceğini de not düştü: “Günümüzde verilerin kısıtlı ikna edici değer taşıdığı “bulgulara dirençli” bir dünyada yaşadığımız söylenebilir. Bu yüzden doktorlar ve kamu sağlık yetkilileri MMR-otizm mitlerini nasıl ortadan kaldırabilir?
Ömer ve Yıldırım, bu soruya üç öneri sundu:
1- Aşılar hakkında çıkan haberler net başlıklar taşımalı ve haberin içinde çürütülen öngörüler başlıkta öne çıkarılan şekilde sunulmamalı,
2- Yanlış bilgileri düzeltirken bilim insanları temel noktalara eğilmeli ve her şeye cevap vermeye çalışmamalı,
3- “Kamuda algılanan olaya alternatif bir açıklama sunulması gerekiyor.” Aksi takdirde şüpheye düşen kişiler eski inançlarına geri dönme eğilimi gösterebilirler.
Doğruya giden yolda ışık bilimdir demek geldi içimden…