Pazar, Eylül 15, 2024
More

    4,000 metre derinlikte keşfedilen ‘karanlık oksijen’ ne anlama geliyor?

    Clarion-Clipperton Zone (CCZ) olarak bilinen uçsuz bucaksız bir düzlükte yer alan poollymetallic (çok madenli) nodüller, insanlığın yeşil enerjiye dönüşüm çabasında maden şirketlerine sunulan patates büyüklüğündeki küçük hazineleri temsil ediyor. Yeni bir araştırma, kayalık çıkıntıları temsil eden nodüllerin deniz seviyesinin 4,000 metre derinliğinde, ışığın ulaşamadığı bir derinlikte ‘karanlık oksjen’ üretebildiğini ortaya çıkardı. Yapılan keşif Dünya’da yaşamın nasıl oluştuğuna dair yeni bilgiler sunabileceği gibi derin denizlerde enerji bulabilmek için yapılacak madencilik çalışmalarını da tetikleyebilir.

    Clarion-Clipperton Zone (CCZ), Pasifik Okyanusu’nun kuzeydoğusunda kalan 4,5 milyon kilometrekare genişliğinde devasa bir alanı temsil ediyor. Meksika ile Hawaii arasında kalan bölge, ismini sınırlarını temsil eden Clarion ve Clipperton kırılma bölgelerinden alıyor. CCZ, Dünya’da bilinen en bol çok metalli nodüllerin yer aldığı alanı temsil ettiği gibi kobalt zengini deniz dağları içeriyor.

    CCZ, sahip olduğu zengin ekosistemin yanı sıra bulundurduğu sayısız patates büyüklüğündeki çok metalli nodüller ile biliniyor. Trilyonlarcası olduğu düşünülen bu nodüllerin nikel, magnezyum, bakır, çinko ve kobalt gibi son derece zengin mineraller içerdiği biliniyor. Her biri elektrikli araç bataryalarında kullanılan minerallerin neredeyse sınırsız bir miktarda bulunduğu CCZ, bir nevi ‘kaya batarya’ bölgesi olarak da biliniyor.

    Yeni bir araştırma, bir gün okyanusun derinliklerinden çıkarılma potansiyeli bulunan nodüllerin sadece değerli elementler içermediğini ancak aynı zamanda ışığın ulaşamadığı derinlikte oksijen ürettiğini ortaya koydu. Nature Geoscience dergisinde yayımlanan araştırmada, nodüllerin zifiri karanlıkta ürettiği oksijen ‘karanlık’ olarak nitelenirken, Dünya’da yaşamın nasıl başladığına da yeni ipuçları sunabilir. Hatta, Güneş Sistemi’nin yaşam barındırdığı düşünülen uyduları Enceladus ve Europa ile Dünya’nın bulundurduğu benzerliklere işaret edebilir.

    Araştırmada yer alan İskoç Deniz Bilimi Derneği’nden derin deniz ekoloğu Andrew Sweetman, şu ifadeleri kullanıyor:

    "Gezegenimizde aerobik hayatın başlaması için oksijen olmak zorunda ve anladığımız kadarıyla Dünya'daki oksijen fotosentetik organizmalar ile oluşmaya başladı. Ancak şimdi ışığın ulaşamadığı derin denizde oksijen oluştuğunu biliyoruz. Bu yüzden 'aerobik hayatın nerede başlamış olabileceği' gibi soruları tekrar sormamız gerekiyor."

    Karanlık oksijenin tespiti ile sonuçlanan araştırmalar yaklaşık 10 sene önce, Sweetman ve meslektaşları derinlere indikçe oksijenin nasıl azaldığını incelemeye başlamaları ile hayata geçti. Ancak 2013’te elde edilen veriler CCZ bölgesinde oksijenin derinlerde artmaya başladığını gösterdi. İlk olarak sensörlerden kaynaklanan bir hata olduğu düşünülse de, özellikle nodüllerin yoğunlaştığı alanlarda oksijen miktarının artması, ‘kaya bataryalarının’ bir neni ‘jeo-batarya’ görevi görerek deniz suyu elektrolizi ile hidrojen ve oksijeni ortaya çıkardığına işaret etti.

    2023’te yapılan bir araştırma, çeşitli bakteri ve arkenin ‘karanlık oksijen’ üretebildiğine işaret etti. Buradan yola çıkarak bilim insanları CCZ ortamını laboratuvarda oluşturdu ve birçok mikroorganizmayı cıva klorür ile öldürdü. Şaşırtıcı biçimde, oksijen seviyesi yükselmeye devam etti. Scientific American’da yayınlana bir makaleye göre, Sweetman CCZ’deki nodüllerin yüzeyinde 0.95 volt voltaj tespit etti. Muhtemelen nodüller düzensizce büyüyen farklı kalıntılar ile yükleniyor ve bu doğal döngü/dönüşüm deniz suyunda elektroliz ile hidrojen ile oksijenin parçalanmasını sağlıyor.

    Yapılan tespitler, CCZ’deki nodüller ile ne yapılması gerektiği sorularını da canlandırdı. Madencilik şirketi Metals Company, nodüllerin enerji dönüşümü sorununu çözmek için kullanılması gerektiğini düşünüyor. Öte yandan, Uluslararası Deniz Yatağı İdaresi’nin (ISA) yapılacak olası madenciliğin ne gibi çevresel sonuçları olacağını görmek için araştırma yapması isteniyor. Okyanusların kirlilik, asitlenme ve oksijen miktarında azalma gibi iklim değişikliği bağlantılı birçok sorun yaşadığını düşündüğümüzde, yapılan talep oldukça mantıklı.

    Araştırmada yer almayan Scripps Deniz Bilimi Enstitüsü’nden Lisa Levin, Derin Deniz Koruma Koalisyonu’na yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullanıyor:

    "Bu durum derin okyanusun, gezegenimizin nispeten keşfedilmemiş bir bölgesinin bir cephe olarak belirlemesinin en harika örneklerinden biri. Okyanuslarımızdaki hayat hakkında ne bildiğimizi zorlamak için halen öne sürülen yeni süreçler mevcut. Deniz tabanındaki çok metalli nodüllerin oksijen üretiyor olması, derin deniz madenciliğinin etkisini değerlendirirken ele alınması gereken yeni bir ekosistemi temsil ediyor. Bu bulgular, derin okyanus politikasının bilgilendirilmesi adına küresel okyanuslarda bağımsız derin deniz bilimsel araştırmalarının ilerletilmesinin önemini ortaya koyuyor."

    Önde gelen maden şirketleri ile yakın geçmişte değerlendirmeler yapan ISA derin deniz madenciliği hususunda “ileri çalışmalara kılavuzluk sunması” için Temmuz 2024 sonuna kadar çalışmalara devam edecek.

    Sonuç olarak okyanusların keşfi ve korunması hayli önemli iken, derinlerdeki ekosistemlerin bozulmasının da çok ciddi sonuçları olacağı neredeyse şüphesiz.

    Kaynak: Popular Mechanics
    Ana görsel: Maverick F/Pexels

    EN COK OKUNANLAR

    İlgili Makaleler