Doğal kaynakların hızla tükendiği ve iklim değişikliği tehdidinin arttığı Dünyamız için son çırpınışları temsil eden doğa savunucuları da birbiri ardına öldürülüyor.
İnsanların ne kadar zalim, bencil ve vicdansız bir varlık olduğunu anlamak için kafamızı çevirdiğimiz her yerde sayısız örnek bulabiliriz. Bir tanesi, koronavirüs pandemisi sürecinde küresel alanda hastanelerin maruz kaldığı fidye yazılım saldırılarının ciddi oranda artmış olması. Bir diğeri, bilgisayar sistemleri çöken hastanelerde insanlar ölürken bir yandan doğa savunucularının da katledilmeye devam etmesi.
Global Witness adlı insan hakları örgütü, her yıl küresel alanda doğa savunucularının maruz kaldığı şiddete yönelik rapor yayınlıyor. Ve her sene şiddete maruz kalan, hayatını kaybeden çevrecilerin sayısı artıyor. 2019’u kapsayan rapora göre, öldürülen çevrecilerin sayısı 212. En son rapora göre, cinayetlerin artmasında koronavirüs pandemisinin de etkisi var. Hükümetlerin korona krizine odaklanmış olması, çevrecilere yönelik dikkati dağıtan bir faktör olarak görülüyor.
Global Witness adına açıklama yapan Rachel Cox, “dünyadaki en ciddi çevre ve insan hakları istismarlarının doğal kaynakların sömürülmesi ve küresel politik ile ekonomik sistemdeki yolsuzluktan kaynaklandığını” belirtti. Cox, en yüksek faturayı da arazi ve çevre savunucularının ödediğini belirtti.
Daha da kötüsü, raporda yer alan 212 ölüm, gerçek sayının çok altında olabilir. Özellikle medeniyetten uzak, yerli topluluklarla bağlantılı cinayetler arkalarında hiçbir delil bırakmıyor. Bankaların yok olması için servet harcadığı Amazon bölgesinde geçtiğimiz sene hayatını kaybeden doğa savunucularının sayısı 33 olarak kayıtlara geçti. Ancak Brezilya hükümetinin binlerce hektar ormanlık araziyi küle çevirdiği süreçte yaşanan cinayetlerin gerçek boyutunu kestirmek güç.
Amazon ormanlarının üç ana katledilme yöntemi var: Ağaçların ham madde olarak kesilmesi, açılan alanın tarım arazisine dönüştürülmesi ve madencilik. Global Witness’a göre insan haklarına en büyük tehdidi madencilik faaliyetleri oluşturuyor. 2019’da bu sektörde yaşanan ölümlerin sayısı 50. Madencilikle bağlantılı cinayetlerin en çok yaşandığı yerler ise çevrecilerin her sene katliama uğradığı Latin Amerika ülkeleri ve Filipinler.
Doğa Savunucuları Mücadeleden Vazgeçmiyor
Cinayetlerin devam etmesinin temel sebeplerinden biri suçluların çok azının yakalanıp yargılanması. Nadir örneklerden biri, 2016’da öldürülen yerel kabilelerin savunucularından Honduraslı Berta Cáceres’in katillerinin tutuklanıp hapse atılması. Suçluların cezaya çaptırılmamasının ana sebebi de hükümetlerin cinayetlerin peşinden gitmeye zahmet etmemesi. Cáceres, ait olduğu Lenca halkının topraklarında inşa edilmek istenen baraj projesini iptal ettirerek 2015 yılında Goldman Çevre Ödülü’ne layık görülmüştü.
Cáceres’in dosyasının bilinmeyen bir çukura atılıp giden aktivistlerden farklı olmasının bazı önemleri sebepleri de var. The New York Times, cinayet ile “birçok devlet kurumunun bağlantılı olduğuna dair yadsınamaz delil bulunduğunu” yazmıştı. Kısaca, evi basılıp öldürülen Cáceres ve diğer birçok aktivist cinayetinin arkasında devletlerin kendisi yer alıyor. Global Witness raporunda, devletlerin aktivistleri dövdürerek, tehdit ederek veya hapse atarak korkutmak istediği, bu şekilde şirketlerin çıkarlarını korumaya çalıştığı belirtildi.
Tehditlere rağmen küresel alanda doğa savunucuları doğal kaynakları ile kutsal topraklarını korumaya devam ediyor. Geçtiğimiz yıl yaşanan şiddet, aktivistlerin önemli başarılar elde etmesini engelleyemedi. Ekvadorlu Waorani halkı, tarihi bir dava kazanarak yarım milyon dönümlük arazilerinde petrol sondaj çalışmalarının yapılmasını önlemeyi başardı. Endonezya’da ise Dayak Iban topluluğu on yıllar süren yasal sürecin ardından 24,000 dönüm araziyi kurtarmayı başardı. ABD’de “Standing Rock” Sioux (Siu) Kabilesi, Dakota petrol hattına karşı verdikleri mücadelede birkaç dava kazanmayı başardı.
Günümüzde, başta yerel kabilelerin arazilerini ve doğal kaynaklarını korumaya çalışan aktivistler hayatlarını doğa için siper ediyor. Bir maden veya petrol sondaj projesi konusunda ağızlarını açtıkları andan itibaren şirketlerin ve onların savunucusu devletlerin hedefi olarak beliriyorlar. Daha güzel bir dünyada yaşamak isteyen ve çocuklarının geleceğini önemseyen her insan, doğa savunucuları için daha duyarlı olmalı.